Kaygılı anne babalar dikkat!

“Dökmesin diye yemek bile yemelerine izin vermezler”

Kontrolcü ve işgalci anne-babaların “çocuğun tam olarak kendi istedikleri gibi bireylere dönüşmesi için çabalayan” ebeveynler olduğuna dikkat çeken Psikolog Hande Nacar Baş, “Çocuklarının yaşlarının gerektirdiği herhangi bir şeyi yapmasına olanak vermezler. Mesela üzerine dökmesin diye yemek yemesine ya da üzerini kendi başına değiştirmesine. Çocuklarının büyüdüğünü, yaş aldığını kaçırabilirler. Kontrolcülükleri karakter yapıları ile ilgili olabilirken, yalnızca ebeveyn olarak üstlendikleri rol nedeniyle de olabilir. Bu işgalci tutumları, kendi hayatlarında bir şeye hizmet eder. Belki kendilerini daha güvende hisseder, belki de geçmişlerini tekrarlarlar. Sebep her ne ise, kendileri ile alakalıdır ve ebeveyn tutumlarını etkiler” diye konuştu.

“Ya başına bir şey gelirse?”

Anksiyete sahibi anne-babaların, tıbbi anlamda kaygı bozukluğu tanısı olan veya tanı almasa da anksiyete belirtilerine sahip olan kişilerin de çocuklarının ayrışamamasına sebep olduğunu belirten Psikolog Baş, “bu anne baba tipinin aklından sürekli çocuklarına dair olumsuz senaryolar geçer. Bu anne-babaların, tehlikeden korumak amacıyla, devamlı çocukların etrafında olmak isterler. Akıllarından kurdukları bu ürkünç senaryolar, okulda da başlarına gelebilir diye çocuklarını gönüllü bir şekilde öğretmenlerine teslim edemezler. ‘Ya başına bir şey gelirse?’ derler. Anksiyete ise bulaşıcıdır. Zamanla çocuklara da bulaşacak ve onlar da korku dolu senaryoların hizmetinde yaşayacaklardır. Dolayısı ile okula gitmek istemeyeceklerdir” dedi.

“Eş ile bağ kurulamazsa çocuğa yatırım yapılır”

Psikolog Nacar Baş, her insanı yaşama bağlayan, hayatla bağ kurmaya yardımcı olan yaşam enerjisi olduğuna vurgu yaparak şunları söyledi:“Yaptığımız spor, çalıştığımız iş, çaldığımız enstrüman, ailemiz, kitaplar... Bu yaşam enerjisinin sadece tek bir yere doğru akması ise oldukça sağlıksızdır. Bu yaşam enerjisi yani libidinal yatırım çocuk olduğunda ise, yaşam amacımız sadece çocuğumuz üzerine kurulur. Dünya ile bağımız yalnızca çocuk aracılığı ile olur. Dolayısı ile o çocuktan kopmak istemez, bağımlı bir ilişki kurarız. Bu bağımlılık çocuğun bireyselleşmesine engelken, aslında bizlerin de koca bir boşluk duygusu ile yaşadığının habercisidir. Eş ile bağ kurulamayan evliliklerde, anne ya da baba libidinal yatırımı çocukla yapabilir. Evliliklerinde mutsuz olan ve buna rağmen evliliğini sürdüren çiftlerde sıklıkla yaşanan durum budur.”

“Anne-babalar destek almalı”

Bu ve bunun gibi birçok nedenin, aslında ailelerin de bireyselleşme ve ayrışma sürecine hazır olmadığını gösterdiğini anlatan Baş, “Bu noktada çocukları için destek almak isteyen anne-babalar kendi paylarını göremeyebilirler. Fakat belki de bu süreçte destek alması gereken kendileridir” dedi.