Mehmet Metiner
Köşe Yazarı
Mehmet Metiner
 

Siyasetin çivisi çıktı… CHP’de garip haller…

Yenilgi sonrasında başlayan değişim tartışmalarını da anlarım. Çünkü yenilgi kolayca hazmedilebilecek bir şey değildir.   Siyaset doğası gereği güçle alakalıdır.   Güce erişmeyi ve güç sahibi olmayı amaçlar.   Bir siyasal parti girdiği her seçimi kaybediyorsa, dahası en kazanmaya yakın olduğu bir dönemde seçim kaybediyorsa o partinin içinde genel başkandan başlayarak partinin politikalarına varıncaya değin radikal bir değişim talebinin şu yüzüne çıkmasından daha doğal bir şey olamaz.   CHP içinde başlayan değişim talepli taht oyunları bu açıdan bakıldığında neye tekabül ediyor?     Tam bir kaos ve kumpas siyasetine…     Sadece genel başkanın değişmesi gerektiğine odaklanan bir değişim talebi elbette yanlış değil.   Şayet CHP’nin temel anlayışında ve politikalarında hiçbir yanlışlık görmüyorsanız ve her seferinde ortaya çıkan yenilgiyi yalnızca genel başkanın ve ekibinin siyaset yapma tarzına bağlıyorsanız elbette talebiniz bu noktada odaklanır.   Kendi adıma CHP’deki değişim tartışmalarından bir şey anlayabilmiş değilim.   Ortada bir Ekrem İmamoğlu var.   Bir de Özgür Özel.   Bildiğimiz tek şey, olağanüstü kongre istedikleri.   Her ikisi de açık ve net bir dille genel başkanlığa aday olduklarını söylemiş değiller henüz.     Ama her ikisi de çevresine aldıkları bazı kişilerle alttan alta çalışma yürütüyorlar.   İşin ilginç yanı şu: İmamoğlu da Özel de düne kadar Kılıçdaroğlu’nun adamıydılar. Ekibine dahildiler.   İmamoğlu’nu o güçlü makama kendi elleriyle parti içi muhalefete rağmen taşıyan bizatihi Kılıçdaroğlu’nun kendisiydi. Baba-oğuldular. İmamoğlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı sıfatıyla seçim meydanlarında bulundu. Kılıçdaroğlu’nun liderliğini öve öve bitiremiyordu. Kılıçdaroğlu kazansaydı CB Yardımcısı sıfatıyla Kılıçdaroğlu’nun liderliğine yönelik övgülerinde daha da ileri giderdi. Ama Kılıçdaroğlu yenilince birden bire değişti. Şimdi şakanın yeridir: Değişimi boşuna istemiyor yani…     Kazansaydı Kılıçdaroğlu’nun karşısında el-pençe divan duracak olan İmamoğlu’nun kaybettiğinde Kılıçdaroğlu’nun karşısına dikilmesi sizce değişim tartışmalarında inandırıcılık sorununu doğurmuyor mu?   Dahası: Seçimi sadece Kılıçdaroğlu değil İmamoğlu da kaybetti. Birlikte girdikleri bir seçimden başarıyla çıkmış olsalardı başta İmamoğlu olmak üzere destek sunan herkes başarıyı kendilerinden bileceklerdi. Yenilgiyi tek başına Kılıçdaroğlu’na fatura etmek, en fenası fırsat bu fırsattır deyip Kılıçdaroğlu’nu devirmeye kalkışmak sorarım size ilkesellikle bağdaşır mı?   Özgür Özel aynı yıllarda meclise girdiğimiz biri. Kendisini meclis çalışmalarından bilirim. Bugünkü siyasi gücüne Kılıçdaroğlu sayesinde ulaştı. Düne kadar da onun ekibindeydi. Kılıçdaroğlu kazansaydı tavrı böyle mi olurdu? Hayır!     Yıllar yılı Kılıçdaroğlu’nun grup başkanvekilliğini yaptı. Bir gün olsun eleştirel yaklaştığını ne duydum ne gördüm. Tersine Kılıçdaroğlu liderliğinin yılmaz savunucularından biri oldu hep. Kılıçdaroğlu kazansaydı Özel’in siyasi forsu kat be kat artacaktı. Her gün onun ağzından da Kılıçdaroğlu güzellemeleri duymaya devam edecektik.   Şu anki koltuğunu da Kılıçdaroğlu’na borçlu. Kemal Bey mecliste olmadığı için kendi koltuğuna kendisini temsilen CHP grup Başkanı sıfatıyla Özel’i oturttu. Şimdi Özel seçimde yenilmiş Kılıçdaroğlu’nu, üstelik de onun sağladığı o temsil makamının gücünü kullanarak devirmeye çalışıyor. Sizce bu değişim iddiasının neresinde ilkesellik ve ahlakîlik var?     Niyetim ne Kılıçdaroğlu’nu savunmak ne de ona karşı çıkanları suçlamak.     Niyetim çivisi çıkmış, ilkesellikten ve ahlakilikten uzaklaşmış bir anlayışın siyaseti nasıl dibe çektiğine CHP örnekliği üzerinden dikkat çekmek sadece.   Emin olunuz ki Reis yenilseydi aynı şey AK Parti içinde de olurdu.   Bugün Reis’in karşısında eğilen kimi başlar, dikilen başlara dönüşürlerdi.   Geçmişte bu oldu. Reis’in Cumhurbaşkanı olduktan sonra partisini emanet ettiği o dönemde nelere şahitlik ettik.   O güne kadar Reis’in karşısında el-pençe divan duranların sonrasında nereye savrulduklarını hep birlikte görmedik mi?     Diyeceğim o ki, gücün olduğu her yerde siyasi iktidar kavgaları kaçınılmazdır.   Herkes o gücün sahibi olmak ister.     Buna kimileri ideolojik kılıf giydirir.   Kimileri de başarısızlığın müsebbibi olarak ilan ettikleri liderin değişmesiyle her şeyin düzeleceği inancını empoze ederek kişisel iktidar arayışına değişim kılıfı geçirir.   Bakıyorum CHP’deki değişim iddialarına, tam da ikincisini görüyorum.   Çünkü ortada ideolojik yeni bir program yok.   Değişim iddiasında bulunanlar böyle bir pragmatik ortaya koymadıkları gibi ideolojik-siyasi yenilik adına da bir vaatte bulunmuş değiller.   Bulunamazlar, çünkü hepsi Kılıçdaroğlu’nun eski ekibi.   Onunla aynı yönetimde bulunmuş, onunla güç kazanmış isimler.   Kılıçdaroğlu CHP’sinin politikalarının belirlenmesinde aktör konumunda olan isimlerin Kılıçdaroğlu’na bugün başkaldırmalarının altında ideolojik-siyasi hassasiyet arayanların aklına şaşarım.     O politikaların hem yapıcıları hem uygulayıcıları konumunda olan siyasi aktörlerin değişim talepleriyle kastettikleri şeyin, kişisel iktidar olduğu apaçık.   Seçime kadarki süreçte Kılıçdaroğlu’nun en yakınında olup Kılıçdaroğlu’nun her teklifine el kaldıranlar, Parti Meclisi’nde (PM) Kemal Beyin diğer partilere ayırdığı kontenjan teklifine onay verenler, Kemal Beyin ittifak politikalarına ateşin destek verenler, şimdi kalkıp tersini söylüyorlarsa siyasetin çivisi çıkmış demektir.   Kemal Beyin istifasını isteyenlerin düne kadar Kemal Beyi yere göğe sığdıramayanlar, Kemal Bey sayesinde güç ve makam sahibi olanlar ve Kemal Beyle girdikleri seçimi kaybedenler olması CHP’deki makul çoğunluğun gözünden kaçmayacak gerçeklerdendir. Bu gerçeklik, CHP’deki değişim tartışmalarını ve iktidar kavgalarını da ilginç bir yere taşıyor kuşkusuz.     CHP’de değişim isteyenlerin neredeyse tamamı en az Kemal Bey kadar başarısızlıkların müsebbibi... Ve en önemlisi, çoklarının kayda değer bir başarısı da yok. Siyasi karşılıkları da meşkûk…     Yeri gelmişken bir kez daha altını çizerek belirteyim: Parti içi mücadelenin de bir adabı var. Bir ilkesi ve ahlakı var. Genel başkanın sağladığı o temsil makamlarında oturup genel başkanı devirmeye teşebbüs etmek veya genel başkandan habersiz işler çevirmek hiç bir siyasi adaba, ilkeye ve ahlaka sığmaz.   Bunu yapacaksanız o vakit o makamlardan istifa etmelisiniz. Mertlik ve dürüstlük bunu gerektirir.   Hiçbir partide paralel parti olmaz.     Bir belediye başkanı oturmuş, hiyerarşik anlamda parti içinde kendinden daha üst makamda olan partili isimlere amir veya lider edasıyla talimat yağdırabiliyorsa, o parti çoktan parti olmaktan çıkmış demektir.   Düşününüz ki İmamoğlu veya Özel CHP genel başkanı seçildiler. Bugün onların yaptıklarını yarın birileri kalkıp kendilerine yapsa ne düşünürler be nasıl bir tepki koyarlar?   İmamoğlu’nun başkan olduğu belediyede kendi ekibinden birilerinin bu tarz yöntemlerle kendisine karşı faaliyetler yapmasına göz yumup yummayacağını, bu tarz faaliyetler içinde olanlara karşı nasıl bir yaptırım uygulayıp uygulamayacağını da doğrusu merak ediyorum.       HAMİŞ Biliyorum, o birileri işbu yazımı Kemal Beyi savunmak için yazdığımı savlayacaklar! Özellikle de Kemal Beyin muarızlarının bunu yapacaklarından hiç kuşkum yok.   O yüzden bahusus vurgulayayım:   Ne CHP’nin içiyle alakalıyım, ne de kimin CHP’nin başına geçip geçmeyeceğiyle…   İmamoğlu veya Özel CHP’nin başında olsaydı, onlara karşı bu tarz gizli-kapaklı işler yapılmış olsaydı, aynı şeyleri derdim.   Çünkü ben ilkelerden yanayım.   Benimkisi siyaseten ilkesel ve ahlaki bir duruşa işaret etmek sadece.   CHP sadece gündemde olduğu için seçtiğim bir örnekten ibaret.   Son söz: Genel Başkanı beğenmiyorsanız onun sağladığı ünvanları ve makamları elinizin tersiyle itersiniz. Aday iseniz mertçe çıkıp bunu açıklarsınız. Yeni bir program öneriyorsanız kamuoyuyla paylaşırsınız. Bunların hiç birisini yapmadan kaçak güreşiyorsanız, genel başkanın size sağladığı ünvanların ve makamların gücünü kullanıp iç darbe teşebbüsünde bulunuyorsanız, kendinizle beraber siyaseti de itibarsızlaştırmış olursunuz.   Bu dediklerim her parti için geçerlidir, biline!
Ekleme Tarihi: 21 Temmuz 2023 - Cuma

Siyasetin çivisi çıktı… CHP’de garip haller…

Yenilgi sonrasında başlayan değişim tartışmalarını da anlarım. Çünkü yenilgi kolayca hazmedilebilecek bir şey değildir.

 

Siyaset doğası gereği güçle alakalıdır.

 

Güce erişmeyi ve güç sahibi olmayı amaçlar.

 

Bir siyasal parti girdiği her seçimi kaybediyorsa, dahası en kazanmaya yakın olduğu bir dönemde seçim kaybediyorsa o partinin içinde genel başkandan başlayarak partinin politikalarına varıncaya değin radikal bir değişim talebinin şu yüzüne çıkmasından daha doğal bir şey olamaz.

 

CHP içinde başlayan değişim talepli taht oyunları bu açıdan bakıldığında neye tekabül ediyor?

 

 

Tam bir kaos ve kumpas siyasetine…

 

 

Sadece genel başkanın değişmesi gerektiğine odaklanan bir değişim talebi elbette yanlış değil.

 

Şayet CHP’nin temel anlayışında ve politikalarında hiçbir yanlışlık görmüyorsanız ve her seferinde ortaya çıkan yenilgiyi yalnızca genel başkanın ve ekibinin siyaset yapma tarzına bağlıyorsanız elbette talebiniz bu noktada odaklanır.

 

Kendi adıma CHP’deki değişim tartışmalarından bir şey anlayabilmiş değilim.

 

Ortada bir Ekrem İmamoğlu var.

 

Bir de Özgür Özel.

 

Bildiğimiz tek şey, olağanüstü kongre istedikleri.

 

Her ikisi de açık ve net bir dille genel başkanlığa aday olduklarını söylemiş değiller henüz.

 

 

Ama her ikisi de çevresine aldıkları bazı kişilerle alttan alta çalışma yürütüyorlar.

 

İşin ilginç yanı şu: İmamoğlu da Özel de düne kadar Kılıçdaroğlu’nun adamıydılar. Ekibine dahildiler.

 

İmamoğlu’nu o güçlü makama kendi elleriyle parti içi muhalefete rağmen taşıyan bizatihi Kılıçdaroğlu’nun kendisiydi. Baba-oğuldular. İmamoğlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı sıfatıyla seçim meydanlarında bulundu. Kılıçdaroğlu’nun liderliğini öve öve bitiremiyordu. Kılıçdaroğlu kazansaydı CB Yardımcısı sıfatıyla Kılıçdaroğlu’nun liderliğine yönelik övgülerinde daha da ileri giderdi. Ama Kılıçdaroğlu yenilince birden bire değişti. Şimdi şakanın yeridir: Değişimi boşuna istemiyor yani…

 

 

Kazansaydı Kılıçdaroğlu’nun karşısında el-pençe divan duracak olan İmamoğlu’nun kaybettiğinde Kılıçdaroğlu’nun karşısına dikilmesi sizce değişim tartışmalarında inandırıcılık sorununu doğurmuyor mu?

 

Dahası: Seçimi sadece Kılıçdaroğlu değil İmamoğlu da kaybetti. Birlikte girdikleri bir seçimden başarıyla çıkmış olsalardı başta İmamoğlu olmak üzere destek sunan herkes başarıyı kendilerinden bileceklerdi. Yenilgiyi tek başına Kılıçdaroğlu’na fatura etmek, en fenası fırsat bu fırsattır deyip Kılıçdaroğlu’nu devirmeye kalkışmak sorarım size ilkesellikle bağdaşır mı?

 

Özgür Özel aynı yıllarda meclise girdiğimiz biri. Kendisini meclis çalışmalarından bilirim. Bugünkü siyasi gücüne Kılıçdaroğlu sayesinde ulaştı. Düne kadar da onun ekibindeydi. Kılıçdaroğlu kazansaydı tavrı böyle mi olurdu? Hayır!

 

 

Yıllar yılı Kılıçdaroğlu’nun grup başkanvekilliğini yaptı. Bir gün olsun eleştirel yaklaştığını ne duydum ne gördüm. Tersine Kılıçdaroğlu liderliğinin yılmaz savunucularından biri oldu hep. Kılıçdaroğlu kazansaydı Özel’in siyasi forsu kat be kat artacaktı. Her gün onun ağzından da Kılıçdaroğlu güzellemeleri duymaya devam edecektik.

 

Şu anki koltuğunu da Kılıçdaroğlu’na borçlu. Kemal Bey mecliste olmadığı için kendi koltuğuna kendisini temsilen CHP grup Başkanı sıfatıyla Özel’i oturttu. Şimdi Özel seçimde yenilmiş Kılıçdaroğlu’nu, üstelik de onun sağladığı o temsil makamının gücünü kullanarak devirmeye çalışıyor. Sizce bu değişim iddiasının neresinde ilkesellik ve ahlakîlik var?

 

 

Niyetim ne Kılıçdaroğlu’nu savunmak ne de ona karşı çıkanları suçlamak.

 

 

Niyetim çivisi çıkmış, ilkesellikten ve ahlakilikten uzaklaşmış bir anlayışın siyaseti nasıl dibe çektiğine CHP örnekliği üzerinden dikkat çekmek sadece.

 

Emin olunuz ki Reis yenilseydi aynı şey AK Parti içinde de olurdu.

 

Bugün Reis’in karşısında eğilen kimi başlar, dikilen başlara dönüşürlerdi.

 

Geçmişte bu oldu. Reis’in Cumhurbaşkanı olduktan sonra partisini emanet ettiği o dönemde nelere şahitlik ettik.

 

O güne kadar Reis’in karşısında el-pençe divan duranların sonrasında nereye savrulduklarını hep birlikte görmedik mi?

 

 

Diyeceğim o ki, gücün olduğu her yerde siyasi iktidar kavgaları kaçınılmazdır.

 

Herkes o gücün sahibi olmak ister.

 

 

Buna kimileri ideolojik kılıf giydirir.

 

Kimileri de başarısızlığın müsebbibi olarak ilan ettikleri liderin değişmesiyle her şeyin düzeleceği inancını empoze ederek kişisel iktidar arayışına değişim kılıfı geçirir.

 

Bakıyorum CHP’deki değişim iddialarına, tam da ikincisini görüyorum.

 

Çünkü ortada ideolojik yeni bir program yok.

 

Değişim iddiasında bulunanlar böyle bir pragmatik ortaya koymadıkları gibi ideolojik-siyasi yenilik adına da bir vaatte bulunmuş değiller.

 

Bulunamazlar, çünkü hepsi Kılıçdaroğlu’nun eski ekibi.

 

Onunla aynı yönetimde bulunmuş, onunla güç kazanmış isimler.

 

Kılıçdaroğlu CHP’sinin politikalarının belirlenmesinde aktör konumunda olan isimlerin Kılıçdaroğlu’na bugün başkaldırmalarının altında ideolojik-siyasi hassasiyet arayanların aklına şaşarım.

 

 

O politikaların hem yapıcıları hem uygulayıcıları konumunda olan siyasi aktörlerin değişim talepleriyle kastettikleri şeyin, kişisel iktidar olduğu apaçık.

 

Seçime kadarki süreçte Kılıçdaroğlu’nun en yakınında olup Kılıçdaroğlu’nun her teklifine el kaldıranlar, Parti Meclisi’nde (PM) Kemal Beyin diğer partilere ayırdığı kontenjan teklifine onay verenler, Kemal Beyin ittifak politikalarına ateşin destek verenler, şimdi kalkıp tersini söylüyorlarsa siyasetin çivisi çıkmış demektir.

 

Kemal Beyin istifasını isteyenlerin düne kadar Kemal Beyi yere göğe sığdıramayanlar, Kemal Bey sayesinde güç ve makam sahibi olanlar ve Kemal Beyle girdikleri seçimi kaybedenler olması CHP’deki makul çoğunluğun gözünden kaçmayacak gerçeklerdendir. Bu gerçeklik, CHP’deki değişim tartışmalarını ve iktidar kavgalarını da ilginç bir yere taşıyor kuşkusuz.

 

 

CHP’de değişim isteyenlerin neredeyse tamamı en az Kemal Bey kadar başarısızlıkların müsebbibi... Ve en önemlisi, çoklarının kayda değer bir başarısı da yok. Siyasi karşılıkları da meşkûk…

 

 

Yeri gelmişken bir kez daha altını çizerek belirteyim: Parti içi mücadelenin de bir adabı var. Bir ilkesi ve ahlakı var. Genel başkanın sağladığı o temsil makamlarında oturup genel başkanı devirmeye teşebbüs etmek veya genel başkandan habersiz işler çevirmek hiç bir siyasi adaba, ilkeye ve ahlaka sığmaz.

 

Bunu yapacaksanız o vakit o makamlardan istifa etmelisiniz. Mertlik ve dürüstlük bunu gerektirir.

 

Hiçbir partide paralel parti olmaz.

 

 

Bir belediye başkanı oturmuş, hiyerarşik anlamda parti içinde kendinden daha üst makamda olan partili isimlere amir veya lider edasıyla talimat yağdırabiliyorsa, o parti çoktan parti olmaktan çıkmış demektir.

 

Düşününüz ki İmamoğlu veya Özel CHP genel başkanı seçildiler. Bugün onların yaptıklarını yarın birileri kalkıp kendilerine yapsa ne düşünürler be nasıl bir tepki koyarlar?

 

İmamoğlu’nun başkan olduğu belediyede kendi ekibinden birilerinin bu tarz yöntemlerle kendisine karşı faaliyetler yapmasına göz yumup yummayacağını, bu tarz faaliyetler içinde olanlara karşı nasıl bir yaptırım uygulayıp uygulamayacağını da doğrusu merak ediyorum.

 

 

 

HAMİŞ

Biliyorum, o birileri işbu yazımı Kemal Beyi savunmak için yazdığımı savlayacaklar! Özellikle de Kemal Beyin muarızlarının bunu yapacaklarından hiç kuşkum yok.

 

O yüzden bahusus vurgulayayım:

 

Ne CHP’nin içiyle alakalıyım, ne de kimin CHP’nin başına geçip geçmeyeceğiyle…

 

İmamoğlu veya Özel CHP’nin başında olsaydı, onlara karşı bu tarz gizli-kapaklı işler yapılmış olsaydı, aynı şeyleri derdim.

 

Çünkü ben ilkelerden yanayım.

 

Benimkisi siyaseten ilkesel ve ahlaki bir duruşa işaret etmek sadece.

 

CHP sadece gündemde olduğu için seçtiğim bir örnekten ibaret.

 

Son söz: Genel Başkanı beğenmiyorsanız onun sağladığı ünvanları ve makamları elinizin tersiyle itersiniz. Aday iseniz mertçe çıkıp bunu açıklarsınız. Yeni bir program öneriyorsanız kamuoyuyla paylaşırsınız. Bunların hiç birisini yapmadan kaçak güreşiyorsanız, genel başkanın size sağladığı ünvanların ve makamların gücünü kullanıp iç darbe teşebbüsünde bulunuyorsanız, kendinizle beraber siyaseti de itibarsızlaştırmış olursunuz.

 

Bu dediklerim her parti için geçerlidir, biline!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gozdetv.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.