Dostluk, bir yürek ilişkisidir.
Çıkarsızdır.
Beklentisizdir.
Dostluk, saf sevgi üzerine kuruludur.
Nedir sevgi?
Almadan vermektir.
Gerektiğinde canını dahi.
Karşılıklılık ilişkisi, dostluğu ölümsüzleştirir.
Bu karşılıklılık, yürekten bir buluşmanın, en önemlisi tek bir yüreğe dönüşmenin ifadesidir.
Çıkara dayalı değildir.
Makama ve güce endeksli değildir.
Beklentisizdir.
Dostluk bir alışveriş ilişkisidir.
Lakin bu alışverişin merkezi yürektir, bilesiniz.
Dost ol kişidir ki evvela kendini verir.
Kendinden verir.
Dost diye yüreğine bastığı kişinin kendisine ne vereceğini düşünmez.
O dost da kendinden verdiğinde bu karşılıklı yürek ilişkisi anlamlı bir bütüne dönüşür.
Hayatın diğer adıdır bu.
Hayat bulmanın öteki adı.
Evet, dostlar birbiri için hayat olurlar.
Birbirlerinde hayat bulurlar.
Ve gerektiğinde birbirleri için hayatından olurlar.
Birbirleri içinde birbirlerine hayatiyet kazandıranlara dost denir. Birbirlerinin hayatlarından çalanlara değil!
Karşılık beklemeden atılan her adım karşılıklılık ilişkine dönüşür.
Yürek dönüşür evvela.
Sonra yürekler birbirine dönüşür.
Dostlar birbirinin nefesi olurlar.
Birbirinin nefesini kesenlere dost kılıklı namertler denir sadece.
***
Dostun önceliği, dostun kendisidir.
Dostluğun bizatihi kendisidir.
Dost ol kişidir ki dostunun nefsini kendi nefsine tercih eder.
Bu dostluğun en âli mertebesidir.
Bunu yapamıyorsa şayet o vakit dostunun nefsiyle kendi nefsini eşit görür. Kendi nefsi için istediğini dostu için de ister.
Bu da dostluğun en alt mertebesidir.
Gayrısı ne dostluktur, ne de yürek ilişkisi.
Her şeyi kendisi için isteyene dost denmez.
Yol arkadaşını satana dost denmez.
Makam ve çıkar için boyuna saf değiştirene dost denmez.
En güçlü kimse ona doğru koşana dost denmez.
Beklentisi gerçekleştiğinde yaltaklanan ama istediği olmadığında bir bahane bulup gidene dost denmez.
Kendi nefsini dostununkinden üstün gören biriyle sakın ola ki dost olmayasın! Olursan yarı yolda kalırsın. Sırtındaki hançeri de çıkaramazsın.
***
Dost ol kişidir ki dostunun sırtına basarak bir yere ulaşmayı aklının ucundan dahi geçirmez.
Dost kendi sırtını dostu için basamak yapmaktan kaçınmayan kişidir.
Dostunun sırtından geçinene dost denmez.
Dostunu sırtında taşıyana dost denir.
Çıkarsız ve beklentisiz dostunu sırtlayana dost denir.
Dostluk, bahanesizdir.
Hakiki dost o yüzden bahane üretmez.
Bahanelerin arkasına sığınarak dostlarını yarı yolda bırakmaz.
Bahanesiz dostlukları, hiç bir bahane yıkamaz.
Bir bahaneyle sonlanan ilişkiler asla dostluk ilişkileri değildir.
Bilesiniz ki o kaybettikleriniz kazancınızdır sizin.
Zinhar üzülmeyesiniz.
***
Dost ol kişidir ki dostunu üzecek hiç bir davranışın içinde olmaz.
Kem sözlerin de sahibi olmaz.
Dost ol kişidir ki yolunu kolay kolay ayırmaz.
Ayırmak zorunda kaldığında da ileri geri konuşmaz.
Dost, adamın hasıdır.
Adamlığın da…
Adamlıktan nasipsiz bir insanın dostluğu uzun ömürlü olmaz.
Adamlık nedir?
Adamlık, evvela dostlukta belli olur.
Ama asıl adamlık düşmanlıkta belli olur, bilesiniz.
Yanınızda iken değil karşınıza geçtiğinde bir insanın adamlığını asıl görme imkânına kavuşursunuz.
Düne kadar karşısında el pençe divan durduğu birinden yolunu ayırdığında atıp tutan birini görürseniz, beraber iken yapılıp edilenleri anlatıp duran birini görürseniz, yalana dayalı itibar suikastı yapan birilerini görürseniz, geçmişte dost deyip yaltaklandığı kişinin sırlarını namertçe fâş edip duran birilerini görürseniz bilesiniz ki o birileri adam değildir.
Dahası, bırakıp gittiklerine çamur atanlar bugün yanında bulunduklarına da yarın çamur atarlar.
Bir insanın adamlığı ve dostluğu asıl düşmanlıkta belli olur dostlar!
Dost gibi görünenin düşmanlığı namertçe olur.
Dostluğu mertçe olmayanın düşmanlığı da haliyle namertçe olur.
***
Son günlerde CHP mahfillerinde ortaya dökülen itirafları okudukça nedense dostluk üstüne yazma gereği duydum.
Dostluklar, çıkar bitince bitiyormuş meğer.
Beklenti gerçekleşmeyince düşmanlığa dönüşüyormuş meğer.
Siyasetin doğasındaki güç, makam, şöhret ve iktidar hırsının dostluk diye kutsal bir mefhuma yer bırakmadığını görmek insanı derinden üzüyor.
Dün övgü dizdikleri kişi bugün düşmanlaştırılabiliyorsa, dün en yakın dost olarak bilinenler bugün amansız düşmana dönüşebiliyorsa sorarım size bugün dost diye görünenlere nasıl güvenilebilir ki?
Bugünün dostlarının bir adım sonra düşmana dönüşebileceği ihtimali, insanı her türlü hilebazlığa itmez mi?
İnsanı insanın kurduna dönüştüren bu siyaset anlayışı ne yazık ki dostluk kavramıyla birlikte sadakat ve güven duygusunu da anlamsızlaştırıp yerle yeksan ediyor.
İçimizdeki güveni öldürenler bilesiniz ki en tehlikeli katillerdir.
Güvenin olmadığı yerde hiç bir şey olmaz dostlar!
İçimizdeki güveni öldürenlere güven duyanlara dahi bir acıyorum.
Bile isteye güvenilmez olanlara alan açtıkları için.
Bugün çevrendeki kişinin yarın karşına amansız bir düşman olarak dikilivereceği fikri, sadece güveni değil içimizdeki insanı da öldüren bir virüs misali gibi yayılıyor.
Kimsenin kimseye artık dost diyemeyeceği günlere savruluyoruz.
Bu bulaşıcı virüsün taşıyıcıları da ne yazık ki siyasetçilerimiz oluyor sıklıkla.
Kendi ihanetçisine zehir zemberek kusan, ama başkalarının ihanetçilerine ödül vererek kucak açan bir siyaset anlayışı, hem güven duygusunu öldürüyor hem ihanet bataklığındaki sivrisineklerin çoğalmasına sebebiyet veriyor.
Onca ihanete ve güvensiz kişiliğe rağmen birileri tarafından baş tacı edileceğinin bilinmesi, dostlukların da ömrünü tüketiyor.
Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki artık birisine dost demekten korkuyoruz.
Zira üç gün sürmeyen dostluklar, dostun da dostluğun da anlam ve önemini ortadan kaldırıyor.
Buna rağmen dostluğu yüceltmeliyiz biz dostlar!
Güven duygusunu diri tutmalıyız.
Yüreğimizi kuşanmanın tam vaktidir diyorum.
Yürekten birbirimize tutunmanın tam vaktidir diyorum.
Unutmayınız, dostlar sayıca az olurlar.
Çünkü dostluk, nadide bir yürek ilişkisidir.
Dost kılıklıları ayırmasını bilirseniz dostluklar ölmez.
Yürek var olduğu sürece dost da bitmez, dostluklar da ölmez.
Bileceksin sadece.
Can can diyenlerin gerçekte ne olduğunu bilerek yol yürüyeceksin.
Yaşadıkça bilesin.
Darbe yedikçe anlayacaksın.
İnsanları da gördükçe tanıyacak bileceksin.
Mutasavvıf şair Muhyiddin Abdal’ın asırlar öncesinden dedikleriyle sonlandıralım yazımızı.
Kulaklarımıza küpe olacak şu sözleriyle:
İnsan insan derler idi,
İnsan nedir şimdi bildim.
Can can deyû söylerlerdi,
Ben can nedir şimdi bildim.