"HOCALI KATLİAMI"
Katliam, topluca öldürme, kırım, soy kırımı, tek seferde veya çok kısa sürede çok sayıda kişinin öldürülmesidir.
"Hocalı Katliamı" denilir, tarayıcıdan aratılınca şöyle bir tanım çıkar:
"Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşanan ve Azeri sivillerin Ermenistan'a bağlı kuvvetler tarafından toplu şekilde öldürülmesi."
O gün, bugün adına "katliam" denildi, deniliyor. Ne acıdır ki; isimlendirmek zorundayız, ne acıdır ki; tanımlamaya çalışmak zorundayız. Ama yetmez lügat isim vermeye de, tanımlamaya da bazı acıları, bazı zalimlikleri.
1992 yılında, 25 Şubat'ı 26'sına bağlayan gece, tarihin en büyük katliamlarından birinin adı oldu. Karabağ Savaşı'nın "en kanlı anı" olarak nitelendirildi. O dönem, üç nehrin kıyısında olan ve Karabağ'ın tek havalimanına sahip, stratejik konum itibariyle Karabağ'ın gözbebeği olan Hocalı kasabasında, Ermeni güçler tarafından 613 Azerbaycan Türk'ü şehit edildi. 487 kişi yaralandı. 1275 kişi ölüm kamplarında işkenceye maruz kaldı. Savaş denilirken bilinir ki; savaşta amaç, toprak ele geçirmektir. Yaktılar, yıktılar, kurşun sıktılar. Toprağa değil, denklerine değil, sivillere saldırdılar! Çocuklara, kadınlara, yaşlılara...
13 yaşındaki bir kız çocuğunun derisini yüzüp kaç dakikada ölebileceğinin deneyini yaptılar!
Bir kadın, eşine ve 8 yaşındaki çocuğuna siper olmak isterken ayaklarının altında kurşunla vurularak ölümlerine şahit oldu!
Günaşırı gelip tekrar tekrar kurşun sıkıldı ölen insanlara!
Yakılarak ölmeyen insanlar donarak öldü!
O gün ayak parmaklarını donarak kaybeden insan, bugün "Dünyadaki son günümü doğduğum topraklarda yaşamak istiyorum." dedi!
...
Zalim ancak ve ancak kan dökmeyi bilmez mi? Donmuş kanları tekrar tekrar dökene "zalim" demek olur mu?
Lügat sayılan vahşetleri tanımlarken inim inim inlemez mi yetemeyişi için?
Katliam, soykırım, vahşet, kan, savaş... Sayısız tabir dökülüyor gün ve gün. Evet, yetmiyor tanımlamaya. Evet, anlayamıyoruz bu acıyı. Evet, izlerken dayanamayıp tuşa basıyoruz. Ama ya unutmamak?
"Unutmadım, unutmuyorum, unutmayacağım." demeli!
Tarih defalarca vermedi mi bize dersini? Unuttukça, görmezden geldikçe daha acısına şahit olmadık mı?
Zalim aynı zalim, sadece kılık değiştiriyor!
Mazlum dahi aynı mazlum!
Ama biz izleyenler için, şahit olanlar için
"aynı" kalıp susmak ve de unutmak, bizi dilsiz silahsız bir zalim türevi yapmaz mı?
Daha dün gibi değil miydi ismini Hocalı Katliamı'nda şehit olan bir kızdan alan Aybüke Öğretmenimiz'in şehadeti?
İşte yakın, işte baş ucumuzda... Susmaya yok hakkımız, unutmaya hiç!
Hocalı'nın acısı hâlâ kanarken, Srebrenitsa'da kanayan bir başka acıya gözünü açmış Aliya İzzetbegoviç'in şu sözleri unutturmasın bizlere:
"NE YAPARSANIZ YAPIN AMA SOYKIRIMI UNUTMAYIN. ÇÜNKÜ UNUTULAN SOYKIRIM TEKRARLANIR!"
Unutmamalı, ne Hocalı'yı, ne Srebrenitsa'yı ne de bugün Gazze'yi!