SOMA'DAN SONRA TÜRKİYE'DE NE DEĞİŞTİ?
"6 Şubat Depremi'nde, şiddetli sarsıntı ve evimizin karşısında bulunan 5 katlı binanın çöküşünün sesi ile gözlerimizi açtık. Binada bulunan 2 aileyi kendi imkanlarımızla enkazdan çıkarmaya çalıştık. Henüz evliliğinin ilk yıllarında, görevine yeni atanmış ve 6 aylık bebeği olan bir abimiz enkaz altında kaldı, ulaşamadık 3 gün boyunca kendisine. Annesinin feryadı dün gibi kulaklarımızda... 4.gün, Zonguldak'tan gelen bir maden ekibi yardımıyla bu abimizin cansız bedenine ulaşıldı. Ekipten kişiler terk ederken alanı helallik istemişlerdi bizden. Bu acıya geç varışları için, yetişemedikleri için... Öylesine samimi bir helallikti ki; biz de yürekten "helal olsun" demiştik..."
Şahsi olarak; ilk defa Soma ve de 6 Şubat Depremi'nden sonra, yeraltının bu koca yürekli kahramanlarının varlıklarıyla yüreğim titremişti.
"13 Mayıs 2014" sadece bir tarihten ibaret değildir. Kimimiz hatırlamaz belki. Ama "Soma" desek yüreklerimiz burkulur aniden, hatırlarız değil mi? Çünkü o gün, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan madencilik kazası olarak kayıtlara geçen günüdür. 301 cân... Hiçbir kömür ısıtmayacaktı artık, babaları o maden ocağında cân veren çocukları...
"Soma Faciası", "Soma Katliamı" denildi manşetlerde, televizyonlarda, her yerde. Bazı acıların tabiri yapılamaz, lügat her zaman yeterli değildir. Ve bu acılar, düştüğü yeri yaktıktan sonra, bizler için ancak ve ancak bir başka acı ile hatırlanır.
Bu günlerde hatırımıza düştü yine bu acı, rahmet diliyoruz gidenlere.
Geride kalanlarımızın unutuşu, hâlâ ders çıkarmayışı, önlemlerin noksanlığı, benzerlerinin yaşanışı da tarifsiz bir utanç olarak devam ediyor tarihimize yazılarak.
13 Şubat'ta, Erzincan İliç'teki yaşanan heyelanla, 9 cânımızın hâlâ niceliğinin çok büyük olduğu toprağın altında olması hatırlattı bize Soma'yı da, 6 Şubat'ta bize cân olmaya gelen o koca yürekli kahramanları da. Onlar bilir en çok enkaz yığınları altında kalmayı, yer altında güneşi görmenin hayalini ve bir nefesin, toz duman içinde ne kadar kıymetli olduğunu.
Anagold Madencilik denetiminde, İliç Çöpler Altın Madeni'nde yaşanan heyelan sonucu 9 maden işçisi milyon değere biçilen toprak altında kaldı. Bu toprağa 400-500 bin kamyonluk toprak kütlesi deniliyor. Hâlâ bulunamadı bu cânlar. Ailelerinin bekleyişleri acı içinde devam ediyor. Bilirkişi raporlarında "vaktinde önlem alınmadığına" dair benzeri bilgiler diziliyor sebepler olarak. "Bilirkişi" diyoruz. Madenci değiliz, mühendis değiliz, jeolog değiliz, vb. değiliz. Demokrasinin hüküm sürdüğü ülkemizde, doğru haber almanın temel hak ve özgürlük olduğunun bilincinde bireyleriz.
"Neden?" diye soruyoruz, cevaplar arıyoruz.
"Altın madeni aranıyor bu bölgede, siyanür tehdine karşılık Fırat Nehri'nde neler oluyor, güvenlik sorunu var mı, hayatî tehlikeler oluşacak mı?" diye soruyoruz, cânlarımızın derdine düşüyoruz.
Yitip gidenlerimiz varken politikacıların bu acıdan kendilerine pay çıkarıp bunu alenen tavırlarına yansıttıklarına şahit oluyoruz, bazen televizyonun tuşuna basıp kapatıyoruz.
"Bilirkişiler vardır, yapılması gerekenleri en iyi onlar bilmezler mi?" diye sorup "Bu ihmalkârlık da neyin nesi?" diye sorarak bir de, cümleler içinde boğuluyoruz.
Alınmamış ufacık bir önleme karşılık gidenlerimizi düşündükçe paradokslar içinde savruluyoruz.
Belki de emeğin, alın terinin karşılığı olarak tanımlayabiliriz madencilerimizi.
"SOMA'DAN SONRA TÜRKİYE'DE NE DEĞİŞTİ?" diye başlık attık. Çünkü çok ağır bedeller ödedik o gün. Çünkü hiçbir şey eskisi gibi olmamalıydı. Çünkü alın terine kömür karası rengi karışmış emekçilerin cânları, aramızda sözde "bilirkişi" olarak nitelendirilenlerin ihmalkârlığı yüzünden yitirilmemeliydi. Bugün, İliç'teki 9 cânımızı beklerken yine aynı soruları sormamalıydık. Bilirkişiler değiliz, teknik soruları sormayı bilmeyiz, teknik cevaplar verilince anlamayadabiliriz. Ama "ihmalkârlık" nedir, nasıl olur biliriz. "Önlem" nedir ve nasıl olur biliriz.
Ve de en evvelinde cânımızın kıymetini "bilirkişilerden" çok daha iyi biliriz.
Yaklaşık 10 yıl sonra, aynı soruları sorarken elbette ki tarihimize en fazla cân kaybı ile yazılmış Soma'yı hatırlatırız.
Ve bu soruyu, bizler, bilirkişiler, sorumlular, politikacılar, yöneticiler sormalı!
"SOMA'DAN SONRA TÜRKİYE'DE NE DEĞİŞTİ?"
Ve dahî eklemeli "Biz bu soruyu sormaya devam edecek miyiz?"
Ekleme
Tarihi: 19 Şubat 2024 - Pazartesi
SOMA'DAN SONRA TÜRKİYE'DE NE DEĞİŞTİ?
"6 Şubat Depremi'nde, şiddetli sarsıntı ve evimizin karşısında bulunan 5 katlı binanın çöküşünün sesi ile gözlerimizi açtık. Binada bulunan 2 aileyi kendi imkanlarımızla enkazdan çıkarmaya çalıştık. Henüz evliliğinin ilk yıllarında, görevine yeni atanmış ve 6 aylık bebeği olan bir abimiz enkaz altında kaldı, ulaşamadık 3 gün boyunca kendisine. Annesinin feryadı dün gibi kulaklarımızda... 4.gün, Zonguldak'tan gelen bir maden ekibi yardımıyla bu abimizin cansız bedenine ulaşıldı. Ekipten kişiler terk ederken alanı helallik istemişlerdi bizden. Bu acıya geç varışları için, yetişemedikleri için... Öylesine samimi bir helallikti ki; biz de yürekten "helal olsun" demiştik..."
Şahsi olarak; ilk defa Soma ve de 6 Şubat Depremi'nden sonra, yeraltının bu koca yürekli kahramanlarının varlıklarıyla yüreğim titremişti.
"13 Mayıs 2014" sadece bir tarihten ibaret değildir. Kimimiz hatırlamaz belki. Ama "Soma" desek yüreklerimiz burkulur aniden, hatırlarız değil mi? Çünkü o gün, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan madencilik kazası olarak kayıtlara geçen günüdür. 301 cân... Hiçbir kömür ısıtmayacaktı artık, babaları o maden ocağında cân veren çocukları...
"Soma Faciası", "Soma Katliamı" denildi manşetlerde, televizyonlarda, her yerde. Bazı acıların tabiri yapılamaz, lügat her zaman yeterli değildir. Ve bu acılar, düştüğü yeri yaktıktan sonra, bizler için ancak ve ancak bir başka acı ile hatırlanır.
Bu günlerde hatırımıza düştü yine bu acı, rahmet diliyoruz gidenlere.
Geride kalanlarımızın unutuşu, hâlâ ders çıkarmayışı, önlemlerin noksanlığı, benzerlerinin yaşanışı da tarifsiz bir utanç olarak devam ediyor tarihimize yazılarak.
13 Şubat'ta, Erzincan İliç'teki yaşanan heyelanla, 9 cânımızın hâlâ niceliğinin çok büyük olduğu toprağın altında olması hatırlattı bize Soma'yı da, 6 Şubat'ta bize cân olmaya gelen o koca yürekli kahramanları da. Onlar bilir en çok enkaz yığınları altında kalmayı, yer altında güneşi görmenin hayalini ve bir nefesin, toz duman içinde ne kadar kıymetli olduğunu.
Anagold Madencilik denetiminde, İliç Çöpler Altın Madeni'nde yaşanan heyelan sonucu 9 maden işçisi milyon değere biçilen toprak altında kaldı. Bu toprağa 400-500 bin kamyonluk toprak kütlesi deniliyor. Hâlâ bulunamadı bu cânlar. Ailelerinin bekleyişleri acı içinde devam ediyor. Bilirkişi raporlarında "vaktinde önlem alınmadığına" dair benzeri bilgiler diziliyor sebepler olarak. "Bilirkişi" diyoruz. Madenci değiliz, mühendis değiliz, jeolog değiliz, vb. değiliz. Demokrasinin hüküm sürdüğü ülkemizde, doğru haber almanın temel hak ve özgürlük olduğunun bilincinde bireyleriz.
"Neden?" diye soruyoruz, cevaplar arıyoruz.
"Altın madeni aranıyor bu bölgede, siyanür tehdine karşılık Fırat Nehri'nde neler oluyor, güvenlik sorunu var mı, hayatî tehlikeler oluşacak mı?" diye soruyoruz, cânlarımızın derdine düşüyoruz.
Yitip gidenlerimiz varken politikacıların bu acıdan kendilerine pay çıkarıp bunu alenen tavırlarına yansıttıklarına şahit oluyoruz, bazen televizyonun tuşuna basıp kapatıyoruz.
"Bilirkişiler vardır, yapılması gerekenleri en iyi onlar bilmezler mi?" diye sorup "Bu ihmalkârlık da neyin nesi?" diye sorarak bir de, cümleler içinde boğuluyoruz.
Alınmamış ufacık bir önleme karşılık gidenlerimizi düşündükçe paradokslar içinde savruluyoruz.
Belki de emeğin, alın terinin karşılığı olarak tanımlayabiliriz madencilerimizi.
"SOMA'DAN SONRA TÜRKİYE'DE NE DEĞİŞTİ?" diye başlık attık. Çünkü çok ağır bedeller ödedik o gün. Çünkü hiçbir şey eskisi gibi olmamalıydı. Çünkü alın terine kömür karası rengi karışmış emekçilerin cânları, aramızda sözde "bilirkişi" olarak nitelendirilenlerin ihmalkârlığı yüzünden yitirilmemeliydi. Bugün, İliç'teki 9 cânımızı beklerken yine aynı soruları sormamalıydık. Bilirkişiler değiliz, teknik soruları sormayı bilmeyiz, teknik cevaplar verilince anlamayadabiliriz. Ama "ihmalkârlık" nedir, nasıl olur biliriz. "Önlem" nedir ve nasıl olur biliriz.
Ve de en evvelinde cânımızın kıymetini "bilirkişilerden" çok daha iyi biliriz.
Yaklaşık 10 yıl sonra, aynı soruları sorarken elbette ki tarihimize en fazla cân kaybı ile yazılmış Soma'yı hatırlatırız.
Ve bu soruyu, bizler, bilirkişiler, sorumlular, politikacılar, yöneticiler sormalı!
"SOMA'DAN SONRA TÜRKİYE'DE NE DEĞİŞTİ?"
Ve dahî eklemeli "Biz bu soruyu sormaya devam edecek miyiz?"
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.