su kaçağı tespiti fiyatları dini chat ankara güneş enerjisi juul iqos iluma
marsbahis Marsbahis Giriş marsbahis
Aysun HALLAÇ
Köşe Yazarı
Aysun HALLAÇ
 

Adıyaman’da Yaşam: İhmal Edilmiş Hissetmek…

2002 yılıydı. Adıyaman’a yeni atanmış onlarca genç öğretmendik. Heyecanlıydık, umut doluyduk. Bir seminer salonunda, meslekte yıllarını devirmiş, babacan bir müfettiş karşımızdaydı. Adıyamanlıydı. Bize şöyle söyledi: “Siz çok şanslısınız. Biz göreve başladığımızda hayat çok zordu. Gerger’de yol yoktu, Kâhta’da su yoktu. Merkeze atanmak büyük bir şanstı. Şimdi köylerde bile asfalt var, Kâhta’da su var.” O an, gerçekten şanslı hissetmiştik. Zorluğu olmayan bir şehirdi Adıyaman. Yaşam şartları uygun, kaynak suları bol ve lezzetli, havası tertemiz, bir yerden başka bir yere ulaşım rahat… Daha ne istenebilir ki? Üstelik zamanla güzelleşen bir memleket benimki. Her ne kadar çevre illerin gerisinde kalsak da yılların emeğiyle bir düzene kavuşmuştu memleketim… Yaşanabilir Adıyaman, güvenli Adıyaman ve huzur şehri Adıyaman… Başında bir şehre yakışan en güzel sıfatlarla anılırdı Adıyaman! Öyle sandık, inandık! Belki de yanıldık! 2025 bitmek üzere ve Ne yol kaldı, ne su, ne temiz hava, ne huzur… Bir şehir, yeniden başa dönmenin, daha doğrusu geriye gitmenin bu kadar ağırını hak etmezdi. Kırkını çoktan deviren biri olarak, ben bugünkü Adıyaman’ın daha kötü hâlini hatırlamam. Kimse yalnızca depremi gerekçe göstermesin; çünkü İndere’yi gördük. Ecdadımıza dense ki “Karadağ’a binalar yapılacak, oraya iki yılda şehir kurulacak,” inanmazlardı; “yav he he…” diyerek savuştururlardı. İki yılda yanı başımıza yeni bir şehir kurulurken, eski şehrimin çilesinin devam etmesi ciddi bir sorgulama sebebi. Adıyaman, hak ettiği ilgiye ve ihtiyaç duyduğu planlamaya kavuşamayan bir şehir gibi… Bugün Adıyaman’da bir yerden bir yere gitmek bir lükse dönüştü. Trafiğe çıkacak olanların ciddi bir sabır, uzun bir zaman ve sağlam bir psikolojiye sahip olmaları gerekiyor. Çoğu yerde kural yok, düzen yok ve en önemlisi yol yok. Bazen gerçekten kendimi az gelişmiş başka bir ülkede sanıyorum. Toz, toprak, çukur… Yağmur yağdığında yollar göle ve bataklığa dönüyor. Yağmuru bile sevinçle karşılayamıyoruz artık; çünkü yağmur, çamur demek, çile demek. Bu şehirde yaşayan insanlardan bu kadar mı vazgeçildi? Her gün yerel haberlerde aynı manzara: Yine su yok. Yine yol kapalı. Yine trafik kilit. Ve yine kimsenin umurunda değil. Zaten Adıyaman’da yaşamak için insanların sebebi azalmışken, her şeye rağmen memleketinde kalıp yeniden düzen kurmaya çalışanları hayattan bezdirircesine yaşatmak neden? Kâhta’dan 400 yataklı hastaneye 15-20 dakikada varabiliyorken, hastaneden Altınşehir’e ulaşmak bazen 45 dakikayı buluyor. Bir hastaneye gitmek bile sabır, metanet, dayanıklılık istiyor artık. Adıyaman’da yaşamak artık bir direnişe dönüştü. Toza, çamura, susuzluğa, yorgunluğa, umutsuzluğa karşı verilen sessiz bir direniş bu… Arabalar yollarda bozuluyor, sanayiden randevu almak haftalar sürüyor. Teker patlaması sıradan bir olay oldu. Ve her seferinde aynı soru yankılanıyor içimde: Depremde ölmedik diye yaşam kalitemiz bu kadar mı düşmek zorunda? Deprem sonrası yıllardır süren toparlanma süreci, bizleri ciddi şekilde yormuş durumda. Adıyamanlılar, kendisini zaman zaman unutulmuş hissediyor. Oysa biz sadece yaşamak istiyoruz. Yol istiyoruz, su istiyoruz, huzur istiyoruz. Çok mu? Bir zamanlar “şanslısınız” denilen şehir, bugün sessiz bir çığlık atıyor. O çığlık, tozun, çamurun, kesilen suların, bitmeyen yolların arasında boğuluyor. Ve hep aynı sitem dillerde: Depremden kalanlar değil, gidenler kurtuldu.
Ekleme Tarihi: 20 Ekim 2025 -Pazartesi

Adıyaman’da Yaşam: İhmal Edilmiş Hissetmek…

2002 yılıydı. Adıyaman’a yeni atanmış onlarca genç öğretmendik.
Heyecanlıydık, umut doluyduk.

Bir seminer salonunda, meslekte yıllarını devirmiş, babacan bir müfettiş karşımızdaydı. Adıyamanlıydı. Bize şöyle söyledi:

“Siz çok şanslısınız. Biz göreve başladığımızda hayat çok zordu. Gerger’de yol yoktu, Kâhta’da su yoktu. Merkeze atanmak büyük bir şanstı. Şimdi köylerde bile asfalt var, Kâhta’da su var.”

O an, gerçekten şanslı hissetmiştik. Zorluğu olmayan bir şehirdi Adıyaman. Yaşam şartları uygun, kaynak suları bol ve lezzetli, havası tertemiz, bir yerden başka bir yere ulaşım rahat… Daha ne istenebilir ki?

Üstelik zamanla güzelleşen bir memleket benimki.
Her ne kadar çevre illerin gerisinde kalsak da yılların emeğiyle bir düzene kavuşmuştu memleketim…
Yaşanabilir Adıyaman, güvenli Adıyaman ve huzur şehri Adıyaman… Başında bir şehre yakışan en güzel sıfatlarla anılırdı Adıyaman!

Öyle sandık, inandık! Belki de yanıldık!

2025 bitmek üzere ve
Ne yol kaldı, ne su, ne temiz hava, ne huzur…

Bir şehir, yeniden başa dönmenin, daha doğrusu geriye gitmenin bu kadar ağırını hak etmezdi.
Kırkını çoktan deviren biri olarak, ben bugünkü Adıyaman’ın daha kötü hâlini hatırlamam.

Kimse yalnızca depremi gerekçe göstermesin; çünkü İndere’yi gördük.
Ecdadımıza dense ki “Karadağ’a binalar yapılacak, oraya iki yılda şehir kurulacak,” inanmazlardı; “yav he he…” diyerek savuştururlardı.
İki yılda yanı başımıza yeni bir şehir kurulurken, eski şehrimin çilesinin devam etmesi ciddi bir sorgulama sebebi.

Adıyaman, hak ettiği ilgiye ve ihtiyaç duyduğu planlamaya kavuşamayan bir şehir gibi…

Bugün Adıyaman’da bir yerden bir yere gitmek bir lükse dönüştü.
Trafiğe çıkacak olanların ciddi bir sabır, uzun bir zaman ve sağlam bir psikolojiye sahip olmaları gerekiyor.
Çoğu yerde kural yok, düzen yok ve en önemlisi yol yok.

Bazen gerçekten kendimi az gelişmiş başka bir ülkede sanıyorum.

Toz, toprak, çukur…
Yağmur yağdığında yollar göle ve bataklığa dönüyor.
Yağmuru bile sevinçle karşılayamıyoruz artık; çünkü yağmur, çamur demek, çile demek.

Bu şehirde yaşayan insanlardan bu kadar mı vazgeçildi?

Her gün yerel haberlerde aynı manzara:
Yine su yok.
Yine yol kapalı.
Yine trafik kilit.
Ve yine kimsenin umurunda değil.

Zaten Adıyaman’da yaşamak için insanların sebebi azalmışken, her şeye rağmen memleketinde kalıp yeniden düzen kurmaya çalışanları hayattan bezdirircesine yaşatmak neden?

Kâhta’dan 400 yataklı hastaneye 15-20 dakikada varabiliyorken, hastaneden Altınşehir’e ulaşmak bazen 45 dakikayı buluyor.
Bir hastaneye gitmek bile sabır, metanet, dayanıklılık istiyor artık.

Adıyaman’da yaşamak artık bir direnişe dönüştü.
Toza, çamura, susuzluğa, yorgunluğa, umutsuzluğa karşı verilen sessiz bir direniş bu…

Arabalar yollarda bozuluyor, sanayiden randevu almak haftalar sürüyor.
Teker patlaması sıradan bir olay oldu.

Ve her seferinde aynı soru yankılanıyor içimde:
Depremde ölmedik diye yaşam kalitemiz bu kadar mı düşmek zorunda?

Deprem sonrası yıllardır süren toparlanma süreci, bizleri ciddi şekilde yormuş durumda.
Adıyamanlılar, kendisini zaman zaman unutulmuş hissediyor.

Oysa biz sadece yaşamak istiyoruz.
Yol istiyoruz, su istiyoruz, huzur istiyoruz.
Çok mu?

Bir zamanlar “şanslısınız” denilen şehir, bugün sessiz bir çığlık atıyor.
O çığlık, tozun, çamurun, kesilen suların, bitmeyen yolların arasında boğuluyor.

Ve hep aynı sitem dillerde:
Depremden kalanlar değil, gidenler kurtuldu.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gozdetv.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.