Sonbahar Adıyaman’a bir başka yakışıyor ne yazın bunaltıcı sıcağı var ne de kışın keskin soğuğu. Hava yumuşak, ışık dingin, toprak huzurlu. Badem ve zeytin bahçelerinin önünden geçerken toprağın sıcaklığı içimi ısıtıyor. Ve ister istemez aklıma şu soru geliyor:
Bu şehri gerçekten yaşıyor muyuz, yoksa sadece içinden mi geçiyoruz?
Hepimiz biliriz; Ekim yalnızca yaprakların sarardığı bir dönem değildir. Adıyaman’da Ekim, şehrin yeniden nefes aldığı zamandır. Okullar açılır, kampüsler canlanır, sokaklarda gençlerin sesi duyulur. Her yıl binlerce üniversite öğrencisi bu şehre gelir ama çoğu şehri tanımadan gider. Oysa Adıyaman, içine girildikçe anlam kazanan bir şehir. Her köşesi bir hikâye, her taşı bir hatıra taşır. Biz biraz vakit ayırıp bakarsak, Adıyaman kendi hikâyesini anlatmaya başlar.
Besni’de Kızılin Kanyonu’nda Fırat’ın serinliği ve huzuru. Sofraz’da sabahın dinginliği. Gerger’in yüzen adalarında suyun sakinliği…
Cendere Köprüsü’nün taş sessizliği. Nemrut’ta gün doğumunun altın ışığı. Kahta Kalesi’nin zamana direnen surları… Hepsi “ben buradayım” diyor.
Ama çoğu zaman fark etmiyoruz. Kendi şehrimizin hikâyelerine yeterince kulak vermiyoruz ve çoğu anı fark etmeden geçiriyoruz. Depremin ardından içimizde kalan sessiz yorgunluğu iyileştirmenin yolu belki buradan geçiyor: Bu toprağa yeniden dokunmak, ona kulak vermek.
Biliyoruz ki bir şehri sevmek, önce onu iyi tanımakla başlar. Ve bir şehir, önce kendi insanının gözünde tanındıkça anlam kazanır.
Bu yüzden çocuklarımızın, gençlerimizin ve bizlerin Adıyaman’ı yeniden keşfetmesi gerekiyor. Çünkü şehirleri ayakta tutan şey taşlar değil; insanlarının hafızasıdır. Okulların düzenlediği geziler, doğa yürüyüşleri, aile gezileri ve gönüllü etkinlikler sadece birer aktivite değil; Adıyaman’ın hikâyesine dokunmanın ve ona sahip çıkmanın yollarıdır.
Bu küçük keşifler sayesinde, çocuklarımıza bir gün “Adıyaman nasıl?” diye sorulduğunda, yalnızca kitaplardan değil, kendi gözlerinden, adımlarından ve yaşadıkları güzelliklerden söz edebileceklerdir. Onlara Adıyaman’ı tanıtmak, yaşatmak ve sevdirmek bizim görevimiz.
Ekim, bunun için en doğru zaman. Sonbahar, Adıyaman’a yeniden bakmak, ona dokunmak ve geleceğe taşımak için bir davet mevsimidir. Çünkü şehirler taşlarıyla değil, insanlarının hafızasıyla yaşar. Ve belki de şimdi, bu şehri yeniden hatırlamanın tam zamanıdır.