su kaçağı tespiti fiyatları dini chat ankara güneş enerjisi juul iqos iluma
marsbahis Marsbahis Giriş marsbahis
Aysun HALLAÇ
Köşe Yazarı
Aysun HALLAÇ
 

İki Şehrin Arasında: Adıyaman’da Kadın Olmak

Eylül ve ekim ayları… Bir tek beni mi bu kadar etkiliyor bilmiyorum. Çocukken de çok severdim sonbaharı. Sokaklarda “salçalık, dolmalık biber!” diye bağıran kamyonetleri… “Biberciii” diye mahalle mahalle dolaşan makinacıları… Biber yıkarken hortumlardan akan sularla oynaşan çocukları… Kış hazırlıkları için bir araya gelen teyzeleri, yengeleri, komşuları… Damların üstüne dikkatle taşınan sitillerin şıngırtısını… Salça olana kadar günde birkaç kez yapılan dam ziyaretlerini… Ve damdan Adıyaman’ı seyretmeyi… Bir tek ben mi özledim rüzgârla camlardaki korkuluklara asılan biberlerin, patlıcanların, kabakların çıkardığı sesleri? Bir çimdik tadına bakılarak kalitesi kıyaslanan pul biber serüvenini? O telaşı, o kokuyu, o dayanışmayı? Evlerden yayılan salça, biber, domates kokusunu? “Coğrafya kaderdir” denir. Bu topraklarda kadınlar için kader, sonbahar yoğunluğu olsa gerek. Turşular kurulur, kurutmalıklar ipe dizilir, biber temizlenir, domates kaynatılır. Her biri ayrı zahmet, ayrı bir ritüeldir. Ama en önemlisi, bu hazırlıkların hiçbir zaman tek başına yapılmamasıdır. Bir evde iş varsa komşular yardıma koşar; analar, bacılar, görümceler, gelinler, kaynanalar, yengeler, eltiler bir araya gelirdi. Büyük kadınlar hemen bilirkişi ekibini kurar: “Bahçenin şu tarafını yıkayın, leğenleri buraya getirin, biberlerin tohumlarını çocuklara temizletin, erkek çocuklar dama salçayı çeksin, hele öbür sokağa bakın makinacı gelmiş mi?” El birliğiyle ağır iş zahmet olmaktan çıkar, kahkahanın ve sohbetin içinde keyfe dönüşürdü. Birileri biber temizlerken, komşular domatesli köfte yoğurur, yanına çay demlerdi. Çocuklar da kendi payına düşeni alırdı; kimi hortumla oynar, kimi damda salça karıştırır, tek başına çıkılması yasak damların keyfini sürerdi. O yüzden bu hazırlıklar sadece kışa hazırlık değil; aynı zamanda dayanışmanın, beraberliğin, hayatı paylaşmanın adıydı. Bir Adıyaman klasiğiydi. Ama artık öyle değil. Çünkü artık iki Adıyaman var: depremden önceki Adıyaman ve depremden sonraki Adıyaman. Bir tek ben mi özledim eski Adıyaman’ı? Bir tek bana mı zor geliyor yeni Adıyaman’a alışmak ve bu şehirde kadın olmak? Bugün yine salçalar yapılıyor belki, yine biberler, patlıcanlar ipe diziliyor. Ama o eski neşenin yerinde derin bir sessizlik var. Kimi kadın kaybettiklerini hatırlıyor, kimi konteynerdeki hayata sığmaya çalışıyor, kimi yeni yolların, yeni binaların, yeni komşuların içinde kendine yer arıyor. Acılar ortak, hikâyeler birbirine benzer; ama hiçbir şey eskisi gibi değil. Yine de kadınlar bırakmıyor. Ellerindeki bidonlara turşu kurarken, salça yaparken, ipe biber, patlıcan dizerken hayatı da yeniden örüyorlar. Acıya rağmen, yorgunluğa rağmen, kayıplara rağmen… Çünkü Adıyaman’da kadın olmak, hem kaybı sırtlamak hem umudu taşımaktır. Benim için en zor olan, çocuklarımın zihninde eski Adıyaman’ı yaşatmak. Onlara eskiyi hatırlatırken, yeninin içinde yaşamayı öğretmek… Kültürel mirasımı korumak… Bir yandan “hiçbir şey yaşanmamış gibi” davranmak, bir yandan da kaybettiklerimi her gün yeniden hatırlamak… Ailem, arkadaşlarım, komşularım, akrabalarım, sokaklarım… Sadece hatırda kalan ama şehirde artık olmayanlarım… Her salça, her kurutulan biber, her kurulan konserve bana hem umut hem de hüzün veriyor. Konteynerlerin arasında ipte sallanan biberlerin şıngırtısı yüreğimi burkuyor. Yeni sokaklarda, yeni çarşılarda, yükselen toplu konutlarda ben hâlâ eski Adıyamanlı bir kadınım. Ağırlaşan yüküm ve artan hüznüm de burada: Hem geçmişi sırtımda taşımak, hem geleceğe umutla bakmak. Adıyaman’ın yüreğinden, emekçi bir kadının kaleminden, halkın sözünden… Bu satırlar, derdi de sevdası da Adıyaman olanlara armağan.
Ekleme Tarihi: 03 Ekim 2025 -Cuma

İki Şehrin Arasında: Adıyaman’da Kadın Olmak

Eylül ve ekim ayları… Bir tek beni mi bu kadar etkiliyor bilmiyorum. Çocukken de çok severdim sonbaharı. Sokaklarda “salçalık, dolmalık biber!” diye bağıran kamyonetleri… “Biberciii” diye mahalle mahalle dolaşan makinacıları… Biber yıkarken hortumlardan akan sularla oynaşan çocukları… Kış hazırlıkları için bir araya gelen teyzeleri, yengeleri, komşuları… Damların üstüne dikkatle taşınan sitillerin şıngırtısını… Salça olana kadar günde birkaç kez yapılan dam ziyaretlerini… Ve damdan Adıyaman’ı seyretmeyi…

Bir tek ben mi özledim rüzgârla camlardaki korkuluklara asılan biberlerin, patlıcanların, kabakların çıkardığı sesleri? Bir çimdik tadına bakılarak kalitesi kıyaslanan pul biber serüvenini? O telaşı, o kokuyu, o dayanışmayı? Evlerden yayılan salça, biber, domates kokusunu?

“Coğrafya kaderdir” denir. Bu topraklarda kadınlar için kader, sonbahar yoğunluğu olsa gerek. Turşular kurulur, kurutmalıklar ipe dizilir, biber temizlenir, domates kaynatılır. Her biri ayrı zahmet, ayrı bir ritüeldir. Ama en önemlisi, bu hazırlıkların hiçbir zaman tek başına yapılmamasıdır. Bir evde iş varsa komşular yardıma koşar; analar, bacılar, görümceler, gelinler, kaynanalar, yengeler, eltiler bir araya gelirdi. Büyük kadınlar hemen bilirkişi ekibini kurar:

“Bahçenin şu tarafını yıkayın, leğenleri buraya getirin, biberlerin tohumlarını çocuklara temizletin, erkek çocuklar dama salçayı çeksin, hele öbür sokağa bakın makinacı gelmiş mi?”

El birliğiyle ağır iş zahmet olmaktan çıkar, kahkahanın ve sohbetin içinde keyfe dönüşürdü. Birileri biber temizlerken, komşular domatesli köfte yoğurur, yanına çay demlerdi. Çocuklar da kendi payına düşeni alırdı; kimi hortumla oynar, kimi damda salça karıştırır, tek başına çıkılması yasak damların keyfini sürerdi. O yüzden bu hazırlıklar sadece kışa hazırlık değil; aynı zamanda dayanışmanın, beraberliğin, hayatı paylaşmanın adıydı. Bir Adıyaman klasiğiydi.

Ama artık öyle değil. Çünkü artık iki Adıyaman var: depremden önceki Adıyaman ve depremden sonraki Adıyaman.

Bir tek ben mi özledim eski Adıyaman’ı? Bir tek bana mı zor geliyor yeni Adıyaman’a alışmak ve bu şehirde kadın olmak?

Bugün yine salçalar yapılıyor belki, yine biberler, patlıcanlar ipe diziliyor. Ama o eski neşenin yerinde derin bir sessizlik var. Kimi kadın kaybettiklerini hatırlıyor, kimi konteynerdeki hayata sığmaya çalışıyor, kimi yeni yolların, yeni binaların, yeni komşuların içinde kendine yer arıyor. Acılar ortak, hikâyeler birbirine benzer; ama hiçbir şey eskisi gibi değil.

Yine de kadınlar bırakmıyor. Ellerindeki bidonlara turşu kurarken, salça yaparken, ipe biber, patlıcan dizerken hayatı da yeniden örüyorlar. Acıya rağmen, yorgunluğa rağmen, kayıplara rağmen… Çünkü Adıyaman’da kadın olmak, hem kaybı sırtlamak hem umudu taşımaktır.

Benim için en zor olan, çocuklarımın zihninde eski Adıyaman’ı yaşatmak. Onlara eskiyi hatırlatırken, yeninin içinde yaşamayı öğretmek… Kültürel mirasımı korumak… Bir yandan “hiçbir şey yaşanmamış gibi” davranmak, bir yandan da kaybettiklerimi her gün yeniden hatırlamak… Ailem, arkadaşlarım, komşularım, akrabalarım, sokaklarım… Sadece hatırda kalan ama şehirde artık olmayanlarım…

Her salça, her kurutulan biber, her kurulan konserve bana hem umut hem de hüzün veriyor. Konteynerlerin arasında ipte sallanan biberlerin şıngırtısı yüreğimi burkuyor. Yeni sokaklarda, yeni çarşılarda, yükselen toplu konutlarda ben hâlâ eski Adıyamanlı bir kadınım. Ağırlaşan yüküm ve artan hüznüm de burada: Hem geçmişi sırtımda taşımak, hem geleceğe umutla bakmak.

Adıyaman’ın yüreğinden, emekçi bir kadının kaleminden, halkın sözünden…
Bu satırlar, derdi de sevdası da Adıyaman olanlara armağan.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gozdetv.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.