su kaçağı tespiti fiyatları dini chat ankara güneş enerjisi juul iqos iluma
marsbahis Marsbahis Giriş marsbahis
Aysun HALLAÇ
Köşe Yazarı
Aysun HALLAÇ
 

Devlet Ana Oldu

Henüz on yedi yaşında, ailesinden ilk kez ayrılacak bir kız çocuğuydum. Gideceğim şehirde ne bir akrabamız ne de tanıdığımız vardı. Bugün dönüp baktığımda, beni o bilinmezliğe güvenle gönderebilen ailemin cesaretini minnetle anıyorum. Muhafazakâr diye anılan ama aynı zamanda aydın, yenilikçi ve akılcı bir ailedeydi benimki. Nerede kalacağım konuşulurken, babamın söylediği bir cümle hâlâ kulağımda çınlar: “En güvenli yer devletin yeridir. Kimse devletten daha iyi sahip çıkamaz. Başvuralım, çıkarsa devlet yurdunda kalsın.” “Çıkarsa…” diyor babam çünkü o yıllarda kız öğrenciler için yurt bulmak zordu. Devlet yurtları az, başvuran çoktu. Ama nasipmiş; ikinci dönem olmadan yurt başvurum kabul edildi. Gerçekten de babamın dediği gibi güvenliydi… Kapıda 7/24 görev yapan güvenlik görevlileri, geceleri devriye gezen polisler, giriş çıkışların titizlikle kontrol edilmesi… Kendimi, ailemin yanında gibi huzurda hissediyordum. Yurdumuz yedi katlıydı, yedi yüz öğrenci kalıyordu. Kalabalıktık ama düzen hiç bozulmazdı. Girişte ankesörlü telefonlar, yemekhanemiz, kantinimiz… Fiyatlar makuldü, işletenler denetim altındaydı. Her ay yurt müdürlüğü bizlere  yemek fişi verirdi; o fişle içilen bir çorba, bir parça ekmek bile şükür sebebiydi. Odalar dört kişilikti. İki ranza, dört küçük dolap, birkaç çamaşır leğeni… Ama mutluyduk. Haftada üç gün temizlik yapılır, her ay yeni çarşaflar dağıtılırdı. Ortak banyolar, ütü odaları, mescit, çalışma salonları… Her şey düşünülmüştü. Bir de öğrenim kredimiz vardı. Üç ayda bir yatar, yurt ücretini oradan öderdik. Az kalanla memlekete yol paramızı çıkarırdık. Devletten aldığımızla yine devlete borcumuzu öderdik — faizsiz, kimseyi ezmeden, kimseye minnet etmeden… O günlerde anladım: devlet gerçekten babaydı. Koruyan, kollayan, sahip çıkan bir baba. Yıl 2025. Bu kez üniversiteye başlayan kızım. Sanırım zamanla daha çok babama benzemeye başladım ki, aynı cümleyi ben de kurdum: “En güvenli yer devletin yeridir. Başvuralım, devlet yurdunda kalsın.” Başvuruyu yaptık, beklemeden yurdu çıktı. Odalar üç ya da dört kişilik. Yan yana bazalar, her öğrencinin kendi masası, kitaplığı, dolabı, komodini var. Her odada banyo ve tuvalet mevcut. Haftanın her günü temizlik yapılıyor. Ücretsiz internet, çamaşırhane, çalışma salonları… Birçok genç için evinden bile rahat bir düzen. Ama beni en çok şaşırtan yemekler oldu. Kahvaltı ve akşam yemekleri ücretsiz. Her gün menülere bakıyorum; kızım göndermese bile fotoğraf istiyorum. O kadar güzel, o kadar özenli ki… Evlerimizde dahi bu kadar dengeli sofralar kuramıyoruz. Kahvaltı sabah 11’e kadar, akşam yemeği 22.00’ye kadar sürüyor. “Çocuklar aç kalmasın” diye neredeyse ısrar ediyorlar. Ve ben her defasında kızımın gönderdiği günün menüsü fotoğrafına bakarken aynı cümleyi kuruyorum: “Allah devletimize zeval vermesin. Bizim zamanımızda devlet babaydı; şimdi size ana da olmuş.” Evet, zaman değişmiş, imkânlar artmış. Ama değişmeyen bir şey var: Bu topraklarda devlet, iyi niyetli her evladına kol kanat germeye devam ediyor. Biz o şefkati ve güveni yaşayan kuşaklarız. Devlet artık sadece “baba” değil; şefkatli, doyuran, kollayan bir ana gibi. Ve ben bugün, bir anne olarak hem kendi gençliğime hem de kızımın geleceğine aynı duayla bakıyorum: “Devlet ana oldu; var olsun.”
Ekleme Tarihi: 17 Ekim 2025 -Cuma

Devlet Ana Oldu

Henüz on yedi yaşında, ailesinden ilk kez ayrılacak bir kız çocuğuydum. Gideceğim şehirde ne bir akrabamız ne de tanıdığımız vardı. Bugün dönüp baktığımda, beni o bilinmezliğe güvenle gönderebilen ailemin cesaretini minnetle anıyorum.

Muhafazakâr diye anılan ama aynı zamanda aydın, yenilikçi ve akılcı bir ailedeydi benimki.

Nerede kalacağım konuşulurken, babamın söylediği bir cümle hâlâ kulağımda çınlar:

“En güvenli yer devletin yeridir. Kimse devletten daha iyi sahip çıkamaz. Başvuralım, çıkarsa devlet yurdunda kalsın.”

“Çıkarsa…” diyor babam çünkü o yıllarda kız öğrenciler için yurt bulmak zordu. Devlet yurtları az, başvuran çoktu. Ama nasipmiş; ikinci dönem olmadan yurt başvurum kabul edildi.

Gerçekten de babamın dediği gibi güvenliydi…

Kapıda 7/24 görev yapan güvenlik görevlileri, geceleri devriye gezen polisler, giriş çıkışların titizlikle kontrol edilmesi… Kendimi, ailemin yanında gibi huzurda hissediyordum.

Yurdumuz yedi katlıydı, yedi yüz öğrenci kalıyordu. Kalabalıktık ama düzen hiç bozulmazdı. Girişte ankesörlü telefonlar, yemekhanemiz, kantinimiz… Fiyatlar makuldü, işletenler denetim altındaydı. Her ay yurt müdürlüğü bizlere  yemek fişi verirdi; o fişle içilen bir çorba, bir parça ekmek bile şükür sebebiydi.

Odalar dört kişilikti. İki ranza, dört küçük dolap, birkaç çamaşır leğeni… Ama mutluyduk. Haftada üç gün temizlik yapılır, her ay yeni çarşaflar dağıtılırdı. Ortak banyolar, ütü odaları, mescit, çalışma salonları… Her şey düşünülmüştü.

Bir de öğrenim kredimiz vardı. Üç ayda bir yatar, yurt ücretini oradan öderdik. Az kalanla memlekete yol paramızı çıkarırdık. Devletten aldığımızla yine devlete borcumuzu öderdik — faizsiz, kimseyi ezmeden, kimseye minnet etmeden…

O günlerde anladım: devlet gerçekten babaydı.

Koruyan, kollayan, sahip çıkan bir baba.

Yıl 2025.

Bu kez üniversiteye başlayan kızım.

Sanırım zamanla daha çok babama benzemeye başladım ki, aynı cümleyi ben de kurdum:

“En güvenli yer devletin yeridir. Başvuralım, devlet yurdunda kalsın.”

Başvuruyu yaptık, beklemeden yurdu çıktı.

Odalar üç ya da dört kişilik. Yan yana bazalar, her öğrencinin kendi masası, kitaplığı, dolabı, komodini var. Her odada banyo ve tuvalet mevcut. Haftanın her günü temizlik yapılıyor. Ücretsiz internet, çamaşırhane, çalışma salonları…

Birçok genç için evinden bile rahat bir düzen.

Ama beni en çok şaşırtan yemekler oldu.

Kahvaltı ve akşam yemekleri ücretsiz. Her gün menülere bakıyorum; kızım göndermese bile fotoğraf istiyorum. O kadar güzel, o kadar özenli ki… Evlerimizde dahi bu kadar dengeli sofralar kuramıyoruz. Kahvaltı sabah 11’e kadar, akşam yemeği 22.00’ye kadar sürüyor. “Çocuklar aç kalmasın” diye neredeyse ısrar ediyorlar.

Ve ben her defasında kızımın gönderdiği günün menüsü fotoğrafına bakarken aynı cümleyi kuruyorum:

“Allah devletimize zeval vermesin. Bizim zamanımızda devlet babaydı; şimdi size ana da olmuş.”

Evet, zaman değişmiş, imkânlar artmış. Ama değişmeyen bir şey var:

Bu topraklarda devlet, iyi niyetli her evladına kol kanat germeye devam ediyor.

Biz o şefkati ve güveni yaşayan kuşaklarız.

Devlet artık sadece “baba” değil; şefkatli, doyuran, kollayan bir ana gibi.

Ve ben bugün, bir anne olarak hem kendi gençliğime hem de kızımın geleceğine aynı duayla bakıyorum:

“Devlet ana oldu; var olsun.”

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gozdetv.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.