31 Mart 2024 Mahalli İdareler Genel Seçimleri yaklaşırken bugünlerde bir bir aday isimlerini öğrenir oluyoruz. Adaylar açıklandıkça vaatler, toplantılar, anketler gündemimize düşüyor. Elbette ki; halk olarak takipçiyiz ve de olmalıyız. Asrın Felaketinden sonra, yıkık memleketimizin nasıl toparlanacağını, kimlerin bu sorumluluğu alıp toparlamaya talip olduğunu elbette ki merak ediyoruz. Zira hâlâ gündemimiz "deprem". Formelde "gündem" diyoruz ama gündemin de ötesinde "deprem" ile yaşıyoruz yaralı şehrimizde. Son günlerde Malatya'da 5,2 büyüklüğündeki deprem ve de öncesinde Prof. Dr. Naci Görür'ün katıldığı sosyal bir platformdaki Adıyaman ile ilgili açıklamaları, bize bu konuda uyanık olmamız gerektiğini işaret eder niteliktedir.
Dirençli bir kentsel alt yapının ne kadar hayati olduğunun bilincini son bir yılda gördük ve de görmeye devam ediyoruz. Memleketimizdeki Altınşehir Üniversite Kavşağı hizasında bulunan eski TOKİ evleri buna bir örnek değil midir? 6 Şubat Depremi öncesinde yıkılacakları, vs. gibi söylentileri duymuştuk. Deprem yaşandıktan sonra, bu yıkılması beklenen binaların bazısının hâlâ ayakta duruyor oluşu bize büyük bir ders vermektedir aslında. Ya da devlet kurumlarının çoğunun hâlâ ayakta oluşu... Sadece bu iki örnekten, kontrollü, dirençli bir kentsel yapının mümkün olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Aynı hassasiyet, aynı kontrol ve aynı dirençli kentsel yapıların sayısı daha fazla olsaydı, belki de bugün yitirmeyecektik canlarımızı ve de "Acıyaman" denilmeyecekti bağrından koptuğumuz bu topraklara.
"Seçim" diyoruz, "gündem" diyoruz ve bir de "deprem" diyoruz. Gündemin her iki tarafı arasında çok da güçlü bir bağlantı var nihayetinde. Bu bağlantı da şudur ki; İmar Kanunu'nun 21. maddesine göre istisnai durumlar hariç olmak üzere bütün yapıların inşaatı için belediye veya il özel idarelerinden yapı ruhsatı alınmak zorunludur. Belediyelerden yapıların inşaatı için ortalama 15 gün içinde ruhsat verilir. Sadece 15 gün... Bu kadar kısa sürede verilen ruhsata "hayat sigortası" tabirini de kullanmak yerinde olmaz mı? Fikrimizce çok da yerinde olur. Halk olarak en çok da bu noktada hassasiyet istiyoruz. Gayrimeşru yollardan yapılan dirençsiz binalar, dirençsiz kentsel yapılaşmalar istemiyoruz. Bizlerin seçimleri ile yöneticilik görevini üstleneceklerden "hayat sigortası" istiyoruz. İşte bu da gündemin bir diğer tarafında bulunan "seçim" tarafı. Henüz hiç kullanılmamış binalar ağır hasar aldı ve dahi yeni yapılan süslü, lüks binalarda nice canları ebediyete uğurladık. Sadece deprem öldürmedi, bunun bilincindeyiz artık. İhmaller öldürdü, liyakatsizlik öldürdü, gayrimeşru yollardan edinilen sahtelikler de öldürdü bizi ve de yaraladı memleketimizi. Eskisinden çok daha dirençli bir Adıyaman istiyoruz. Biz vaat olarak "hayat" istiyoruz, "şifa" istiyoruz.
Dirençli bir Adıyaman isterken "şifa" dedik bir de... Direnç "hayat" olacakken sosyalleşme de "şifa" olacak. Deprem öncesinde ülkece bir pandemi sürecinden geçmiştik. Adına "sosyal mesafe" denildi. Dikkat kesilmek gerekir "fiziksel mesafe" değil, "sosyal mesafe" denildi. Sosyal mesafe tabiri, öncelerde psikolojik bir savaş metodu olarak kullanılan sosyolojik bir tabirdir aslında. Kimi uzmanlara göre yerinde bir tabirdi, kimi uzmanlara göre yerinde bir tabir değildi. Salgının bir sonucu olarak hem fiziki anlamda hem de sosyal bağ anlamında birçok şeyden uzak yaşamaya çalıştık. Bir kriz dönemiydi ve hâlâ bırakmış olduğu hasarları gerek fiziki anlamda gerek ruhsal anlamda yaşıyoruz. Deprem sürecini de bir kriz dönemi olarak görmek mümkün. Fiziki anlamda kayıplar verirken ruhsal anlamda da kayıplar verdik. Ve bahsettiğimiz bu ikinci kayıpların tedavisi çok daha zor. Ama bu kayıpların tedavisi de yine fiziki koşulların iyileştirilmesi ile mümkün. Daha dirençli bir memleket isterken bir de daha sosyalleşmiş bir memleket istiyoruz. Birey olarak ailede başlarken bu süreç, toplumsal çevre ve kitle iletişim araçları, vs. gibi vasıtalarla gerçekleşir. Deprem sonrasında en çok da bunun eksikliğini hissettik belki de. Tiyatro, sinema salonları, daha fazla yeşil alanlar, sosyal projelerin yaygınlık kazanması, kültürel normlarımızı ve değerlerimizi tanımamıza vesile olacak mekânlar ve de fırsatlar çok görülmemeli bu memlekete. Ruhsal kayıplarımıza şifa olacak bu sosyalleşme de istediğimiz vaatler arasında gelecek yöneticilerden...
Seçimlerimiz sonrasında, dirençli yapısıyla hayat bulmuş bir Adıyaman ve de sosyalleşmiş yönüyle yaralarına şifa bulmuş bir Adıyaman görmek istiyoruz.
Bu kadim şehre "Acıyaman" değil de, güneşin en güzel doğup en güzel battığı şehrimize içimiz umutlarla dolu bir şekilde "Adıyaman" demek istiyoruz.
Merve Nur Cihanbey