Mervenur Cihanbey
Köşe Yazarı
Mervenur Cihanbey
 

Benim Adım "ÖĞRETMEN"!

"Öğretmenlerin beklediği tek şey vardır; saygı duyulmak. Saygıda kusur etmeyin. Ve ben öğretmenlerime hep saygı duydum, öğretmenlerime de hep saygı duyulmasını istedim, bekledim..." demişti şehit İbrahim Oktugan öğretmenimiz. Bir kez daha hatırlattı bizlere sorumluluğunu almış olduğumuz bu mesleğin ağırlığını... Bu sözlerini, haykırmalı her yerde. Haykırmalıyız öğretmenler olarak: "Bizler sadece, saygı görmek istiyoruz." diyerek. Neydi saygı? "Yararlılığı dolayısıyla bir kimseye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmak." değil miydi? Hak ettiğimiz saygıyı görebildik mi? Öğretmen, Türkçedeki ög(akıl, anlayış) kökünden türememiş miydi? Ve de ögünü kaybeden her şeyini kaybetmemiş miydi? İbrahim öğretmenimizin gidişiyle bir kez daha kaybetmedik mi her şeyimizi? Ve dahi "Öğretmen ihmal edildiğinde, o ülke intihar ediyor demektir." denilmemiş miydi?  İhmal edilmedik mi yıllarca atanmayı beklerken?   Önce ihmal edildik. Sonra da varlığımıza, itibarımıza gösterilmesi gereken saygıyı göremez olduk. Son zamanlarda, "Hiçbir şey olmayacaksan öğretmen ol bari." ya da "Yıllarca oku, emek ver bir de üzerine yıllarca atanmayı bekle." sözlerinde anılır olduk. Bir ülkenin şah damarı olan eğitimin çarklarını elinde tutan öğretmenlik mesleğimiz işte böylesi cümleler içinde anılıyor artık. Şunu sormaktan çekinmiyoruz ki: 5 kurşun mu öldürdü sadece İbrahim öğretmenimizi, ya da bir çocuk mu öldürdü sadece? İhmalkârlık, saygısızlık, güvensizlik, öğretmenlerin maddi ve manevi olarak getirilmiş oldukları konum...? Ve daha çok nicesi. Bunlar birer sebep değil midir? Ya da kaç okulda güvenlik görevlisi var? Kaç okulun güvenlik görevlisi kulübesi boş? Bir sınavın notunu sadece 1 gün geç sisteme girdiği için uyarı cezası alan biz öğretmenlerin, kaçının can güvenliği var? Öğretmene yönelik şiddetler genellikle liselerde oluyor. Liselerde dört işlemi ve dahi okumayı bilmeyen, sadece vakit harcamak için okula gelen öğrenciler saldırganlık gösteriyor, bunun temelinde neler var diye araştırılıyor mu? Öğrenci isteyerek mi, ailesinin zoruyla mı ya da gitmek zorunda olduğu için mi geliyor okula? İsteksiz bir şekilde okula gelen öğrenci, neden bu kadar disiplin suçları işliyor ve bu suçlar çok daha kötü boyutlara ulaşarak neden bir öğretmenin canına kıyabilecek seviyeye ulaşıyor? Bizleri ölüme sürükleyen birçok sebep var Efendim. Sadece yasanın yoksunluğu değil bizi öldüren ve sadece yasanın varlığı da bizi kurtaracak değil. Yasayı dahi hazırlarken en derindeki sorunlara ve sebeplere kadar araştırılmalı.   Geçmişten günümüze neler değişti, neler iyiye gidiyor ve de neler kötüye gidiyor diye asıl biz öğretmenlere sorulmalı. Bunlara dikkat kesilmek için canların gidişini beklememeli. Bizi bizden dinlemeli yetkililer. Sorunlarımızı bizden duymalılar. Eğitimciyiz biz. Yıllarca bir çocuğun gülüşünde cemre olmayı hayal ederek bir akşamdan bir sabaha gözlerimizi kapatıp açtık. Biz bu mesleği alçaltıcı sözler içinde anılsın diye seçmedik! Biz kurşunlara, yumruklara kurban olmayı hayal etmedik! Önlüğümüze mürekkep yerine kan bulaşsın istemedik!   "YETER ARTIK!" diyerek haykırıyoruz! Ve ekliyoruz bizler için yazılmış şu satırları: "Pusu kursalar bile, beni vursalar yine, Benim adım "ÖĞRETMEN" her demdeyim, her yerde, Benim evim bu vatan, çocuklar geleceğim, Son nefesimde bile "ÖĞRETMEN" öleceğim!"
Ekleme Tarihi: 13 Mayıs 2024 - Pazartesi

Benim Adım "ÖĞRETMEN"!

"Öğretmenlerin beklediği tek şey vardır; saygı duyulmak. Saygıda kusur etmeyin. Ve ben öğretmenlerime hep saygı duydum, öğretmenlerime de hep saygı duyulmasını istedim, bekledim..." demişti şehit İbrahim Oktugan öğretmenimiz. Bir kez daha hatırlattı bizlere sorumluluğunu almış olduğumuz bu mesleğin ağırlığını...

Bu sözlerini, haykırmalı her yerde.

Haykırmalıyız öğretmenler olarak: "Bizler sadece, saygı görmek istiyoruz." diyerek.

Neydi saygı?

"Yararlılığı dolayısıyla bir kimseye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmak." değil miydi? Hak ettiğimiz saygıyı görebildik mi?

Öğretmen, Türkçedeki ög(akıl, anlayış) kökünden türememiş miydi?

Ve de ögünü kaybeden her şeyini kaybetmemiş miydi? İbrahim öğretmenimizin gidişiyle bir kez daha kaybetmedik mi her şeyimizi?

Ve dahi "Öğretmen ihmal edildiğinde, o ülke intihar ediyor demektir." denilmemiş miydi?  İhmal edilmedik mi yıllarca atanmayı beklerken?

 

Önce ihmal edildik. Sonra da varlığımıza, itibarımıza gösterilmesi gereken saygıyı göremez olduk. Son zamanlarda, "Hiçbir şey olmayacaksan öğretmen ol bari." ya da "Yıllarca oku, emek ver bir de üzerine yıllarca atanmayı bekle." sözlerinde anılır olduk. Bir ülkenin şah damarı olan eğitimin çarklarını elinde tutan öğretmenlik mesleğimiz işte böylesi cümleler içinde anılıyor artık.

Şunu sormaktan çekinmiyoruz ki:

5 kurşun mu öldürdü sadece İbrahim öğretmenimizi, ya da bir çocuk mu öldürdü sadece?

İhmalkârlık, saygısızlık, güvensizlik, öğretmenlerin maddi ve manevi olarak getirilmiş oldukları konum...? Ve daha çok nicesi. Bunlar birer sebep değil midir?

Ya da kaç okulda güvenlik görevlisi var? Kaç okulun güvenlik görevlisi kulübesi boş? Bir sınavın notunu sadece 1 gün geç sisteme girdiği için uyarı cezası alan biz öğretmenlerin, kaçının can güvenliği var? Öğretmene yönelik şiddetler genellikle liselerde oluyor. Liselerde dört işlemi ve dahi okumayı bilmeyen, sadece vakit harcamak için okula gelen öğrenciler saldırganlık gösteriyor, bunun temelinde neler var diye araştırılıyor mu? Öğrenci isteyerek mi, ailesinin zoruyla mı ya da gitmek zorunda olduğu için mi geliyor okula? İsteksiz bir şekilde okula gelen öğrenci, neden bu kadar disiplin suçları işliyor ve bu suçlar çok daha kötü boyutlara ulaşarak neden bir öğretmenin canına kıyabilecek seviyeye ulaşıyor?

Bizleri ölüme sürükleyen birçok sebep var Efendim. Sadece yasanın yoksunluğu değil bizi öldüren ve sadece yasanın varlığı da bizi kurtaracak değil. Yasayı dahi hazırlarken en derindeki sorunlara ve sebeplere kadar araştırılmalı.

 

Geçmişten günümüze neler değişti, neler iyiye gidiyor ve de neler kötüye gidiyor diye asıl biz öğretmenlere sorulmalı. Bunlara dikkat kesilmek için canların gidişini beklememeli.

Bizi bizden dinlemeli yetkililer. Sorunlarımızı bizden duymalılar. Eğitimciyiz biz. Yıllarca bir çocuğun gülüşünde cemre olmayı hayal ederek bir akşamdan bir sabaha gözlerimizi kapatıp açtık. Biz bu mesleği alçaltıcı sözler içinde anılsın diye seçmedik! Biz kurşunlara, yumruklara kurban olmayı hayal etmedik! Önlüğümüze mürekkep yerine kan bulaşsın istemedik!

 

"YETER ARTIK!" diyerek haykırıyoruz!

Ve ekliyoruz bizler için yazılmış şu satırları:

"Pusu kursalar bile, beni vursalar yine,

Benim adım "ÖĞRETMEN" her demdeyim, her yerde,

Benim evim bu vatan, çocuklar geleceğim,

Son nefesimde bile "ÖĞRETMEN" öleceğim!"

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gozdetv.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.