Mervenur Cihanbey
Köşe Yazarı
Mervenur Cihanbey
 

NARİN...

Nârin; kırılacak denli ince, zayıf, nazik, nazenin demektir. "Gözlerine bakamadılar değil mi Narin? Sen inceydin, narindin ama onlardan daha güçlüydün. Bakamazlardı ki gözlerine! Kırardı, paramparça ederdi, yıkardı inceliğin onların kaskatı kalplerini. Sen adınla güzelleştirirsin hangi ismin önüne gelirsen. Onlar çirkinliğin içindeydiler. Nasıl bilsinler güzeli, güzelleştireni? Apağır geldin Narin onlara, ezildikçe ezildiler... Sen isminin de ötesindesin... Sen bir kuşsun, herkesin ulaşmak istediği gökte..." "Adı gibi olur insan, adıyla büyür." derler hep. Günlerdir içimizdeki umutla beklediğimiz Narin'imiz de böyle değil mi? Yüzündeki nazik, sıcacık gülüşü, inceliği... Adına dair ne varsa taşıyor üzerinde.  "Ben Narin'im, ben inceyim." diyor bakışları.  "Bana dokunmayın sertçe, ben kırılırım hemen, bana adım gibi gelin." diyor bakışları. "Ben adımla büyümek istiyorum, yarın okula gitmek istiyorum, çimenlerde koşmak istiyorum, adımla incelikler bırakmak istiyorum bu topraklara. İncecik, narin çiçek gibiyim ben, öyle hırpaladıkça değil; nazikçe dokunursanız mis gibi kokular saçarım etrafa." diyor bakışları... İşte böylesi bakışlı Narin'i, bir çuvala sığdırmaya çalıştılar, zalimliği kendilerinin her zerresine sığdırmışlar! Zalimliğe, cehalete öylesine alışmaya başladık ki; günden güne eriyerek bahsediyoruz bunlardan. Hak, hukuk, adalet tabirleri yozlaştıkça insan kalamıyoruz, insanca yaşayamıyoruz. Bu bozuk düzenin böylesine ilerlemesine daha ne kadar izin vereceğiz? Leylalar, Narinler gittikçe mi hatırlayacağız bu kavramları sadece? Ya da bunlara zemin hazırlayan sebepleri kendimizden hiç mi bilmeyeceğiz? En derinde cehalet, eğitimsizlik, doğru anne-baba olamamak yatmıyor mu? Mesela, ne yaptık bu pazar sabahı? Çoğu anne-baba olanımız:  Gözümüzü açtık, telefonu aldık elimize. "Narin'in cansız bedenine ulaşıldı." haberini gördük. Hemen sosyal medya hesaplarımızdan paylaşım yaptık. Tam o sırada çocuğumuzun sesini duyduk. Gözlerinin içine bakıp bir sıcacık gülümseme kondurmadan, telefonumuzu verdik eline, sussun, oyalansın, pazar sabahı ne de olsa. Çocuk, YouTube ve Tiktok videoları ile oyalanırken, biraz daha uyuyup uyandıktan sonra, güzel bir pazar kahvaltısı yaptık. Narin'e kimin kıydığını da merak ediyoruz tabii. Onu da öğrenirsek hayatımıza kaldığımız yerden devam edebiliriz. Sahî, Narin'i kim öldürdü? X kişisiyse, o X kişisi de bir anne-babanın çocuğu değil miydi? Bugün oyalansın diye eline telefonumuzu verdiğimiz çocuğumuza da yarın biri kıyamaz mı? Ya da, bizim çocuğumuz da bir katil olamaz mı? İçinde kötülükle mi doğar insan? Zalim olmayacağının garantisini kim verebilir? Ya da biz, çocuğumuz bir zalime dönüşmesin diye ne yapıyoruz? Olmayalım efendim, eğer bir caniye dönüştüreceksek çocuğumuzu, olmayalım anne-baba! Gezdik tatil boyu, nicesi paylaşımlar yaptık. Yeterdi zaten bu kadarı değil mi? Çocuklarımız ile ne yaptık? "Ee bu devirde böyle, ne yapalım ki?" "Çocuğuma bir karıncanın yuvasını bozmamayı, bir çiçeği koparmamayı ya da bir yaşlı teyzenin yüzünde gülümseme olmayı öğretecek halimiz yok ya. Hem benim çocuğum ne anlar böylesinden. Telefondan başka bir şey bilmez."  diyenlerimizin çoğunluğu, kulaklarımızı tırmalıyor. "Narin mi? Hıı, Narin'i X öldürmüş. Belliydi zaten, vs." diyeceğiz. Sonra devam edeceğiz kaldığımız yerden. Çünkü en kolayı bu. Çünkü çocuğumuzu telefonla susturmak, her istediğini almak, cebine yeterli para koyup okula göndermek en kolayı. Bugün X kıydı Narin'e, yarın Y kıyacak bir başka Narin'e! Y kişisi de bir anne-babanın çocuğu olacak! Her şey yolumuzun üzerinde bulunan karıncanın yuvasını bozmakla başladı. Birileri onların canı da olduğunu söylemedi o zalime. Dün karıncaya, bugün Narin'e kıydı o zalim. İçimiz ürpermiyorsa çocuğumuzun da bir gün zalim olacağını düşünerek ya da adaleti serdiysek ayaklarımızın altına, Narin için üzülmeye hakkımız yok! Vicdanımız çocuğumuzu telefona haps ettiğimiz zaman, başımızdan attığımız zaman yerinden oynamıyorsa, bugün Narin için yeri göğü oynatmaya hakkımız yok! Bir başkasının çocuğu, çocuğumuza vurdu diye "Sen de vur kızım, oğlum..." diyorsak, bugün Narin için elimizi masaya vurmaya hakkımız yok! Yarın okula, çocuğumuzu sadece kendi rahatımız için gönderiyorsak, Narin'in yarın okula gidemeyeşine üzülmeye hakkımız yok! Bu hakkımız olmayanlar ve daha nicesi tohum olur zalimliğe. Sonra büyür o zalim, gelir, gözümüzden sakındığımız, öpmeye kıyamadığımız evladımızın katili olur! Adalet, hak, hukuk ararız. Çoktan yoktur onlar... Biz ise, bir zamanlar susuşlarımızla, görmezden gelişlerimizle ektiğimiz zalimlik tohumlarını hatırlamayız bile... Çünkü evlat acısının önüne geçmez hiçbir şey. Çünkü yer, gök, toprak utanır oluşlarından. Ama insan utanmaz! Sebep olanlar utanmaz! Başları sağ olsun... Ama doğru anne-baba olanların, çocuğuna, öğrencisine, kardeşine, arkadaşına merhameti, vicdanı üzerlerinde zırh olarak taşıyıp öğretenlerin başları sağ olsun... Narin mi? Narin, nazeninliği ile büyüsün vicdanı kalplerinde olanların içinde... Zirâ incelik ekmeye, narin çiçek gibi mis kokular saçmaya devam edecektir o kalplerde... Merve Nur CİHANBEY
Ekleme Tarihi: 08 Eylül 2024 - Pazar

NARİN...

Nârin; kırılacak denli ince, zayıf, nazik, nazenin demektir.

"Gözlerine bakamadılar değil mi Narin?

Sen inceydin, narindin ama onlardan daha güçlüydün. Bakamazlardı ki gözlerine! Kırardı, paramparça ederdi, yıkardı inceliğin onların kaskatı kalplerini.

Sen adınla güzelleştirirsin hangi ismin önüne gelirsen. Onlar çirkinliğin içindeydiler. Nasıl bilsinler güzeli, güzelleştireni? Apağır geldin Narin onlara, ezildikçe ezildiler... Sen isminin de ötesindesin... Sen bir kuşsun, herkesin ulaşmak istediği gökte..."

"Adı gibi olur insan, adıyla büyür." derler hep. Günlerdir içimizdeki umutla beklediğimiz Narin'imiz de böyle değil mi? Yüzündeki nazik, sıcacık gülüşü, inceliği... Adına dair ne varsa taşıyor üzerinde.

 "Ben Narin'im, ben inceyim." diyor bakışları.

 "Bana dokunmayın sertçe, ben kırılırım hemen, bana adım gibi gelin." diyor bakışları.

"Ben adımla büyümek istiyorum, yarın okula gitmek istiyorum, çimenlerde koşmak istiyorum, adımla incelikler bırakmak istiyorum bu topraklara. İncecik, narin çiçek gibiyim ben, öyle hırpaladıkça değil; nazikçe dokunursanız mis gibi kokular saçarım etrafa." diyor bakışları...

İşte böylesi bakışlı Narin'i, bir çuvala sığdırmaya çalıştılar, zalimliği kendilerinin her zerresine sığdırmışlar!

Zalimliğe, cehalete öylesine alışmaya başladık ki; günden güne eriyerek bahsediyoruz bunlardan. Hak, hukuk, adalet tabirleri yozlaştıkça insan kalamıyoruz, insanca yaşayamıyoruz. Bu bozuk düzenin böylesine ilerlemesine daha ne kadar izin vereceğiz? Leylalar, Narinler gittikçe mi hatırlayacağız bu kavramları sadece? Ya da bunlara zemin hazırlayan sebepleri kendimizden hiç mi bilmeyeceğiz? En derinde cehalet, eğitimsizlik, doğru anne-baba olamamak yatmıyor mu?

Mesela, ne yaptık bu pazar sabahı? Çoğu anne-baba olanımız:

 Gözümüzü açtık, telefonu aldık elimize. "Narin'in cansız bedenine ulaşıldı." haberini gördük. Hemen sosyal medya hesaplarımızdan paylaşım yaptık. Tam o sırada çocuğumuzun sesini duyduk. Gözlerinin içine bakıp bir sıcacık gülümseme kondurmadan, telefonumuzu verdik eline, sussun, oyalansın, pazar sabahı ne de olsa. Çocuk, YouTube ve Tiktok videoları ile oyalanırken, biraz daha uyuyup uyandıktan sonra, güzel bir pazar kahvaltısı yaptık. Narin'e kimin kıydığını da merak ediyoruz tabii. Onu da öğrenirsek hayatımıza kaldığımız yerden devam edebiliriz.

Sahî, Narin'i kim öldürdü? X kişisiyse, o X kişisi de bir anne-babanın çocuğu değil miydi? Bugün oyalansın diye eline telefonumuzu verdiğimiz çocuğumuza da yarın biri kıyamaz mı? Ya da, bizim çocuğumuz da bir katil olamaz mı? İçinde kötülükle mi doğar insan? Zalim olmayacağının garantisini kim verebilir? Ya da biz, çocuğumuz bir zalime dönüşmesin diye ne yapıyoruz?

Olmayalım efendim, eğer bir caniye dönüştüreceksek çocuğumuzu, olmayalım anne-baba!

Gezdik tatil boyu, nicesi paylaşımlar yaptık. Yeterdi zaten bu kadarı değil mi? Çocuklarımız ile ne yaptık?

"Ee bu devirde böyle, ne yapalım ki?" "Çocuğuma bir karıncanın yuvasını bozmamayı, bir çiçeği koparmamayı ya da bir yaşlı teyzenin yüzünde gülümseme olmayı öğretecek halimiz yok ya. Hem benim çocuğum ne anlar böylesinden. Telefondan başka bir şey bilmez."  diyenlerimizin çoğunluğu, kulaklarımızı tırmalıyor.

"Narin mi? Hıı, Narin'i X öldürmüş. Belliydi zaten, vs." diyeceğiz. Sonra devam edeceğiz kaldığımız yerden. Çünkü en kolayı bu. Çünkü çocuğumuzu telefonla susturmak, her istediğini almak, cebine yeterli para koyup okula göndermek en kolayı.

Bugün X kıydı Narin'e, yarın Y kıyacak bir başka Narin'e! Y kişisi de bir anne-babanın çocuğu olacak! Her şey yolumuzun üzerinde bulunan karıncanın yuvasını bozmakla başladı. Birileri onların canı da olduğunu söylemedi o zalime. Dün karıncaya, bugün Narin'e kıydı o zalim.

İçimiz ürpermiyorsa çocuğumuzun da bir gün zalim olacağını düşünerek ya da adaleti serdiysek ayaklarımızın altına, Narin için üzülmeye hakkımız yok! Vicdanımız çocuğumuzu telefona haps ettiğimiz zaman, başımızdan attığımız zaman yerinden oynamıyorsa, bugün Narin için yeri göğü oynatmaya hakkımız yok!

Bir başkasının çocuğu, çocuğumuza vurdu diye "Sen de vur kızım, oğlum..." diyorsak, bugün Narin için elimizi masaya vurmaya hakkımız yok!

Yarın okula, çocuğumuzu sadece kendi rahatımız için gönderiyorsak, Narin'in yarın okula gidemeyeşine üzülmeye hakkımız yok!

Bu hakkımız olmayanlar ve daha nicesi tohum olur zalimliğe. Sonra büyür o zalim, gelir, gözümüzden sakındığımız, öpmeye kıyamadığımız evladımızın katili olur!

Adalet, hak, hukuk ararız. Çoktan yoktur onlar... Biz ise, bir zamanlar susuşlarımızla, görmezden gelişlerimizle ektiğimiz zalimlik tohumlarını hatırlamayız bile... Çünkü evlat acısının önüne geçmez hiçbir şey. Çünkü yer, gök, toprak utanır oluşlarından. Ama insan utanmaz! Sebep olanlar utanmaz!

Başları sağ olsun... Ama doğru anne-baba olanların, çocuğuna, öğrencisine, kardeşine, arkadaşına merhameti, vicdanı üzerlerinde zırh olarak taşıyıp öğretenlerin başları sağ olsun...

Narin mi?

Narin, nazeninliği ile büyüsün vicdanı kalplerinde olanların içinde... Zirâ incelik ekmeye, narin çiçek gibi mis kokular saçmaya devam edecektir o kalplerde...

Merve Nur CİHANBEY

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gozdetv.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.