Görünen, duyulan, bilinen ve de yaşanılan yüzüyle karşılaştık, karşılaşıyoruz bu üç kelime ile. Bir de görünmeyen, duyulmayan, bilinmeyen ve yaşanılmayan yüzleri var bu kelimelerin. Toz ve duman lanettir, hastalıktır.
Bir de "asbest" deniliyor tabii şu sıralar, kullanımı 2013 yılında ülkemizde yasaklanan adına "sihirli ölümcül mineral" dedikleri, son derece kanserojen madde olan ve 10 belki de 30 yıl içinde vücudumuza yerleşmiş bir şekilde "ben çoktan seni öldürmeye gelmiştim ki..." diyecek; tozun, dumanın en kötü hali. Evet, belki de bilmiyorduk adını çoğumuz, varlığından bihaberdik. Ama artık tanışığız onunla, memleketimizdeki moloz yığınlarının arasında.
Tam 8 ay önce! O gecede, enkaz yığınları içinde gözümüzü açtık. Önce "enkaz" dedik ama bekleyiş içindeyken "umut" oldu, yitirdiklerimizi görünce "ölüm" oldu, sonra "acı" oldu, sonra yaşam durdu...
Şimdilerde enkazlar moloza dönüyor. Moloz da "ölüm" demektir, biz biliyoruz. Artık herkes biliyor, depremin değil, binaların öldürdüğünü. Lâkin bazısı bilmiyor, enkazdan geriye kalanlarımızın ve hâlâ kalpleri atanlarımızın tozdan yavaş yavaş öleceğini. "Yık, geç." diyorlar!
İnsanımız izliyor, yitirdiklerini görüyor, hayallerinin, anılarının yok oluşuna tanık oluyor, moloz yığınlarıyla ölümü soluyor ve acının dinmediği yerde yaşamaya devam ediyor.
Bizde "kontrollü yıkım" denilirken şu soruları soralım:
"Var mı bir anons "Şurada yıkım olacaktır, halkın dikkatine, N95 ya da N97 maskenizi takın!" diye?
Var mı işin ehilleri, yapıda asbest olup olmadığını kontrol eden?
Var mı ıslak çalışma?
Var mı moloz yığınını kaldırırken kamyonun arkasındaki brandayı kapatanlar?
Var mı...?"
Uzayıp gidecek bu soruların tek bir cevabı var: HAYIR! Bir de şu soruyu soralım:
"Çok mu zor, şu yukarıdaki 3-5 şeyi yapmak?" Bu soruya da cevap:HAYIR!
Cennet vatanımızı, acımızı bağrımızda hissettiğimiz güzel memleketimizi hiçbir yerin bir taşına dahi değişmeyiz. Ama şunu da hatırlatalım ki; ellerin vatanında, koskocaman şehir merkezlerinde, koskocaman binalar yıkılırken bir dem toz dahi solunmuyor, soluncaksa da en ince detayına kadar önlem alınıyor...
"ACISI İLE,..." dedik, yaşarız acımızı, unutmaya, unutturmaya, dindirmeye niyetimiz yok! Zirâ, kimimiz gitti ama acısını da götürdü, kimimiz gitti ve geldi acısını yaşayarak, kimimiz hiç gitmedi acısını gömmeyerek. Çünkü memleket yüklü bir derdimiz var! Çünkü vefalıyız bizi büyüten bu topraklara!
"... TOZU İLE, DUMANI İLE" dedik bir de ve ekledik "TAM 8 AY!" Evet, acımızı dindirmeye niyetimiz yok ama bundan 10 yıl, 20 yıl belki 30 yıl sonrasına kadar kalanlarımızın içinde bizi öldürecek tozu, dumanı ciğerlerimizde taşıtmaya da niyetimiz yok! "Adıyaman" diyoruz, acı soluyoruz. Biz acımızı solurken tozu ve dumanı solumak istemiyoruz!